TRİAJ
Pearl Harbor'da saldırının ardından hemşire Evelyn (Kate Beckinsale) akın, akın Donanma revirine getirilen yaralıları öncelik sırasına göre işaretlemek ister, malzeme bulamayınca cebinden kırmızı rujunu çıkarır ve acil olanların alınlarını işaretler.
Bu Dünyadaki ilk triaj uygulaması kabul edilir.

Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğine göre ;
Triaj:
Çok sayıda hasta ve yaralının bulunduğu durumlarda, bunlardan öncelikli tedavi ve nakil edilmesi gerekenlerin tespiti amacıyla, olay yerinde ve bunların ulaştırıldığı her sağlık kuruluşunda yapılan hızlı seçme ve kodlama işlemidir.



Acil durumlarda muhakkak uygulama gerektirir. Çoğu kez 112 yetişene kadar yada yetersiz kaldığı durumlarda itfaiye ve polis tarafından da uygulama gerekmektedir.Acil durum ekiplerinde yer alan her bireyin, görevlinin konu hakkında bilgi sahibi olması hayati öneme sahiptir.

Acil durum,
Anında, hemen müdahale ya da reaksiyon gerektiren, beklenmeyen ve ciddi olay ya da durumlara denir.

Yaralanma, kalp krizi, mahsur kalma, yangın, ev-iş kazaları ya da trafik kazaları gibi bir çok durum, olayın ciddiyetine göre acil durum sayılabilir ve polis, itfaiye, sağlık ekibi gibi acil durum servislerinin müdahalesini gerektirebilir.
Türkiye'de itfaiye, jandarma, polis, sağlık bakanlığı gibi kurumlarca kullanılan değişik acil durum telefon numaralarının haricinde, "her durum" için kullanılabilecek 112 acil durum numarası mevcuttur.

Acil durum numaralarının tamamı, gerek sabit, gerek cep telefonları ve gerekse telefon kulübelerinden "ücretsiz" olarak aranabilir. Bunun yanısıra acil durum servisleri arandığında operator otomatik olarak arayan kişinin yerini belirler.



Triaj, Fransızca’dan gelen ve kökeni Trier olan; ayıklamak, ayırmak anlamına gelen bir kelimedir. Triaj günümüzde, acil servislere başvuran hastaların aciliyetinin belirlenmesi amacıyla kullanılabildiği gibi; çok fazla kişinin etkilendiği ve afet olarak adlandırılan durumlarda daha etkili bakım vermek amacıyla, etkilenenlerin sınıflandırılması için de kullanılmaktadır. Acil servise gelen hastalara, acil servis deneyimli ve bu konuda özel eğitim almış hemşire tarafından gerçekleştirilen triaj, Türkiye’de henüz gerçek anlamda uygulanmamaktadır; zaten bu uygulama bizim konu alanımızın da dışındadır. Hastane öncesi acil bakımda, genellikle afet durumlarında uygulanan triajla karşılaşılmaktadır.

Afetlerdeki triajda amaç, mümkün olduğu kadar fazla sayıda hastaya yardımcı olmaktır. Fazla sayıda insanı kurtarabilmenin koşulu, belli ilkelere ve ölçütlere bağlı kalmaktır. Çünkü triajda, birkaç ağır hastayı kurtarma uğruna, diğer tarafta yüzlerce hastanın ölmesine izin verilemez, o nedenle triajda mümkün olduğunca deneyimli kişiler görevlendirilmelidir. Triaj, acımasız gibi görünen ancak akla dayalı kuralları olan, zor bir sistemdir; genel kuralı: hastaları sınıfla-değerlendir-öncelikleri belirle.

Afet yerine gelen ilk ekip daima kumandayı ele alarak düzenlemeleri yapar, Her yeni gelen ekip bu düzenlemelere göre görev almalıdır.
Kumanda eden ekip, hasta bakma konusunda aceleci davranmaz. Olay yerini önce dikkatlice inceler ve aşağıdaki soruların yanıtlarını belirler;
Olay yerinde herhangi bir tehlike oluşturacak unsur var mı?
Acil bakım için gerekli unsurlar ?
Kişileri kurtarma ve olay yerinden uzaklaştırma ?
Hastalara/kazazedelere gereken müdahaleyi yapma ve nakil ?



GÜVENLİK /EMNİYET
Ambulans olay yerine gider gitmez Paramedik, çevrenin ne kadar güvenli olduğunu tesbit ederek ona göre düzenleme yapar. Çünkü, kendi güvenliği ne kadar emniyette olursa, onun yardımını bekleyen insanlara o kadar rahat hizmet sunabilir. Aracınızı park ederken mutlaka aşağıdaki unsurları göz önünde tutun:
Kopmuş elektrik tellerinden mümkün olduğunca uzak olsun

Çevrede zehirli gaz varsa veya toz, toprak uçuşuyorsa, rüzgarın estiği yönün tersine park edin ki toprak ya da gaz size doğru gelmesin
Yanan araçlardan 30-40 metre uzaklıkta olsun
Patlayıcı maddelerden 700 metre uzaklıkta olsun

Triaj alanı, güvenli, görülebilir, ulaşılabilir; çok sayıda kişiyi alabilecek kadar geniş olmalıdır. Bu alan, bir stadyum, boş bahçe veya park olabilir. Yapısal sorunlara karşı başka bir alternatif alan belirlenmelidir.


GÖREVLENDİRMELER
İlk gelen ambulanstaki görevlilerin komutayı ele almaları ve en deneyimli elemanlarını triaj ile görevlendirmeleri gerekmektedir. ilk gelen bu grup, komuta görevini üstlendiği ve diğer gelenleri yönlendireceği için, olay yerini en son terk edecek grup olacaktır.

Bir komutan ve birden çok nefer olmalıdır ki amaca ulaşılabilsin; herkes emir vermeye çalışırsa iş yapacak kimse kalmaz, oysa burada işin yapılması önemlidir.
Her gelen yeni grup, triaj görevlisinin yönlendirdiği kişilere bakım verecek, verilen görevi tamamlandığında yine triaj görevlisine rapor verecektir.







ÖNCELİKLİ HASTALARI/YARALILARI BELİRLEME
Triyaj(öncelikleri saptama), baştan ayağa hasta değerlendirmesini etkili bir şekilde kullanmaya, tanıya götüren bulguları hemen fark etmeye ve hastada oluşabilecek değişikliklerin anında farkına varılarak bunları değerlendirmek suretiyle bakım vermeye (bunun için, iyi bir hastane öncesi acil bakım bilgisine) dayanan bir işlemdir.
İşlemi hızla yapabilmek için kendinize ve hastaya sorabileceğiniz bazı sorular vardır, bu soruların yanıtlarına göre de etiketleme yapabilirsiniz:

• Yürüyebiliyor mu ?
Ø Evet = HAFİF
Ø Hayır = Solunumu değerlendir (bak-dinle-hisset)
• Solunumu var mı ?
Ø Evet = Dakikadaki solunum sayısı 30 dan fazla mı ?
• Evet = İVEDİ
• Hayır = Dolaşımı değerlendir(dudak/tırnak rengi soluk mu değil mi?
Kapiller geri dolum ≤ 2 saniye mi?
Ø Hayır = Başa pozisyon ver. Solunumu var mı ?
• Evet = İVEDİ
• Hayır = ÖLÜ
• Radyal nabız alınabiliyor mu ya da kapiller geri dolum ≤ 2 saniye mi?
Ø Evet = Bilinci yerinde mi değerlendir
Ø Hayır = İVEDİ, kanaması var mı araştır
• Söylediklerinizi (kolunu kaldır, ayağını uzat vs.) yapabiliyor mu ?
Ø Evet = BEKLEYEBİLİR
Ø Hayır = İVEDİ

Triaj, süreklilik gerektiren (bir defa yapmakla tamamlanmayan) bir işlemdir. Çünkü her yaptığınız sınıflama sonucunda verilen bakım nedeniyle öncelikler değişebilir. O nedenle sürekli tekrarlanmak zorundadır. Triaj görevlisi kazazedelere uygun triaj kartı takmalı, genel durumu değerlendirmeli ve gelen yardımları doğru yönlendirmelidir.

Kazazedelerin tıbbi yardım gereksinimine göre yapılacak öncelik belirleme sıralaması ve koşulları:

1. Derecede öncelikliler: ACİL / EN ÖNCE NAKLEDİLECEK olanlardır;
Hemen ve etkili müdahale edildiğinde ve hastaneye gönderildiğinde yaşama şansı yüksek olan ağır yaralı ve ağır hastalar bu gruba girer. Bu sorunlar:
Solunum güçlüğü
Ağır şok
Durdurulamayan (kontrol altına alınamayan) kanama
Açık göğüs ya da karın yaralanması
Yüzün ya da solunum yollarının etkilendiği ağır yanıklar
Vücut yüzeyinin % 40 ndan fazlasının etkilendiği yanıklar
Ağır kafa yaralanması
Diyabetliler
Zehirlenmeler
Normal olmayan doğumlar

2. Derecede öncelikliler: GECİKTİRİLEBİLECEK olanlardır .
Bu kazazedelere alanda gerekli acil bakım verildikten veya durumlarının daha kötüleşmesi önlendikten sonra nakil için bekleyebilirler
Birinci derecede öncelikli hastalar nakledilene (2-3 saat) kadar bekleyebilecek olanlardır. Sorunları:
Müdahale edildiğinde durdurulan kanamalar
Vücut yüzeyinin % 15-40 nın etkilendiği yüzeysel yanıklar
Birden fazla kırıkların olması
Sırt/omurga yaralanmaları

3. Derecede öncelikliler: BEKLEYEBİLECEK durumda olanlardır. Acil bakım verilmese bile yaşamsal tehlikesi olmayanlar bu gruba girer. Bu kişiler, olay yerini kendileri de terkedebilecek durumdadırlar ya da olay yerinden en son nakledilebilirler. Olası sorunları:
Basit kapalı kırıklar
Önemsiz yaralar (yüzeysel – küçük çaplı ve kanama olmayan) veya önemsiz hastalıkları olanlar
Psikolojik olarak etkilenmiş ama ciddi yaralanması olmayanlar



TRİAJDA İLKELER
Kazanın ciddiyeti ve eldeki kaynaklar karşılaştırılarak örgütlenmelidir
Fazla sayıda insanın etkilendiği felaketlerde, tüm hastaların acil bakım alması mümkün değildir
Triaj görevlisi/ekibi, solunum yolunun açıklığının sağlanması haricinde acil bakım vermez: acil bakım ekibi triaj görevlilerinin hemen ardından gitmelidir
Triaj ekibi yaşam bulgularını değerlendirme yeterliliğinde olmalıdır
Triaj görevlisi çok iyi deneyime sahip sağlık personeli/paramedik olmalıdır
Triaj ekibi tüm hastalara ilk izlenim ve yaşamsal bulgular doğrultusunda sınıflayarak triaj etiketi takmalıdır; buna göre acil bakım ekibi müdahale etmelidir
Hastaların / kazazedelerin sınıflandırılması sık sık tekrarlanmalıdır
Radyasyon, biyolojik veya kimyasal zehirlenmelere maruz kalmış kazazede ve görevliler alanda temizlenmelidir/dekontamine edilmelidir.





Triaj etiketlerİ, afet esnasında, yaralanan sayısının çok olduğu durumlarda, tıbbi öncelikleri belirlemek için kullanılırlar.
Yaralanan sayısının çok olduğu durumlarda triaj ekibi tarafından genellikle hastanın solunumu (nefes alıp veriyor mu?), dolaşımı (kalbi çalışıyor mu?) ve bilinci (seslendiğimde tepki veriyor mu, “elini / sağ bacağını kaldır” şeklindeki komutlara uyabiliyor mu) değerlendirilir.
İlk önce ayakta olan ve yürüyebilen tüm hastaların olay yerini terk etmesi istenir ve bu kişilere “yeşil” / ”yürüyebilen yaralı” anlamına gelen kartlar takılır; bu kişiler ağır hastaların tümü değerlendirildikten ve tedavileri tamamlandıktan sonra değerlendirilirler.

Yürüyebilenler olay yerini terk ederken, triaj ekibi her yaralının başında dolaşarak saniyeler içinde yaralıların solunumunu, nabzını ve emirlere uyup uymadığını (bilinç durumunu) kontrol eder. Bulgularına göre de kişileri kalan 3 sınıflamaya göre etiketler.

Normal hayatta bu şikayetlerle Acil Servise başvurmuş olsalardı, yüksek öncelikli olabilirlerdi. Ancak, afet organizasyonunda bu olgular ile vakit yitirilmez. Burada amaç, kısıtlı olanaklarla en fazla insanı kurtarmak ve yaşatmak olduğu için “siyah” grubuna giren yaralılar da tedavi alanına alınmaz. Yakınları sakinleştirilmelidir. Başında mutlaka profesyonel bir sağlık görevlisi bulunmalıdır ve gerektiğinde ağrı kesici ve uyuşturucu ilaçlarla acısı dindirilmelidir.
Triaj görevlisi her zaman 50 adet numaralı etiket serisi bulundurur. Triaj esnasında önce ağır yaralı hastalar stabilize edilir, zaman kalırsa her acil hastanın bilgileri doldurulur:





TRİYAJ ETİKETİ
ÖN yüzü
a. geliş zamanı
b. tarih
c. cinsiyet
d. bilinci açıksa (veya biliniyorsa) hastanın adı
e. adresi
f. şehir, ülke
g. öncelikli yakınması/sorunu
h. triaj yapan görevlinin adı

ARKA yüzü
i. vücut şekli üzerinde yaralanmaları işaretle veya yaz
j. Aldığınız kan basıncı, nabız ve solunum sayısını sırasıyla üç kutucuğa zamanı da yazarak kaydet
k. Yapılan girişimleri, sıvı tedavisini ve zamanını
Sağlık Bakanlığının hazırlamış olduğu triyaj kartını görmek tıklayınız

TRİAJDA YAPILAN HATALAR
Yaşamsal bulgular değerlendirilmiyor ya da alınan vital bulgular göz önünde tutulmadan hasta etiketleniyor.

Hastanın alkol almış olması(ve triaj görevlisi tarafından farkına varılmaması nedeniyle) ilk triaj sınıflamasında bilinç düzeyini belirlerken hataya yol açıyor
En önemli sorunu karın ağrısı olan hastanın alanda değerlendirilmesi zordur
Kurtarma ekibi, kendilerini tanımlanmakta başarısız oluyor
Güvenlik önlemlerinin farkında olma bilinci kayboluyor
Boyun omuriliğinde sorun olanlarda vb. kafa yaralanması da olabileceği göz ardı ediliyor.

Bedensel yaralanmalar tedavi edilirken, psikolojik yaralanmalar unutuluyor

UNUTMAYIN TRİAJDA AMAÇ: EN FAZLA KİŞİYE EN FAZLA YARDIM YAPMAKTIR
Herkesi kurtaramazsınız! O nedenle en fazla kişiyi kurtarmaya çalışın.
Uzuvlardan ziyade yaşamları kurtarmaya çalışın.



HASTALARI DEĞERLENDİRİRKEN VE BELKİ DE TRİAJ İÇİN KULLANABİLECEĞİNİZ İPUÇLARI
Duyduğunuzu zannettiğiniz sözleri daima geçerli sayın; çünkü, hastalar bazen sizin duymak istediğinizi sandıkları şeyleri söyleyebilirler
Görünen ne? Genellikle görünenler hikayenin tümü değildir !!!
Meydana gelen kazanın, hastanın şu an ki sorununa sebep olduğunu hemen kabullenmeyin; tam tersi de olabilir.

Psikosomatik (psikolojik sorunlardan kaynaklanan sorunlardır; gerçek nedeni olmadığı halde sürekli karnının veya başının ağrıması gibi) hastaların çoğu organik bozukluklardan ölmektedir. Başarılı bir muayene yapılduğı varsayılsa bile… Bunun anlamı, sürekli şikayeti olan kişi ciddiye alınmazsa, gerçekten sorunu olduğunda zarar görebilir, siz de görevi ihmalden…
Hastadaki bulguları ortaya çıkarabilecek olası sorunları araştırın
Doğurganlık yaşındaki (ergenlikten-menopoza kadar olan) kadınlar, hamilelik olasılığının mümkün olmadığını söyleseler bile karın ağrılarında dikkate alın
Eğer kişi “hasta görünüyorsa” büyük olasılıkla hastadır; hasta görünmemesi ona ”bu kişi hasta değildir” demeniz için geçerli bir neden değildir.
(”Pearls” Sheehy S. adlı yazarın, Emergency Nursing and Practice, p:73)


AFET:
Türk Dil Kurumuna(TDK) göre: afet [isim (a:fet) Arapça]
1 . Doğanın sebep olduğu yıkım
2 . Kıran
3 . Çok kötü:
"Şöhret gibi servetin de afet olduğunu yeni anlıyordum."- R. N. Güntekin.
4 . mecaz Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın: "Gül yüzlü bir afetti ki her busesi lale."- Y. K. Beyatlı
5 . tıp Hastalıkların dokularda yaptığı bozukluk

doğal afetler (çokluk, isim) Önlenmesi insan eliyle olmayan, doğal güçlerin yarattığı sel, fırtına, deprem, dolu gibi felaketler, tabii afetler

Afet istasyonu (isim) Afet zamanında yardım ve kurtarma malzemelerinin kolay dağıtılabilmesi için mahallelere yerleştirilen, ısıya, ışığa ve suya dayanaklı konteyner

Afet terimi ile, eldeki olanaklarla başa çıkılamayacak bir durum ifade edilmektedir, çünkü;
• Çok fazla sayıda insan/kazazede etkilenmiştir
• Özel müdahale gerektiren durumlar söz konusudur
– Kimyasal madde kazaları
– Radyoaktif madde kazaları
– Biyolojik madde kazaları
• Kurtarma güçlükleri vardır
Eldeki malzeme ve insan kaynakları bunlara müdahaleye yetersiz kalabilir

Afette, çok fazla sayıda insanı kurtarmak için en iyi olanı yapın; mümkün olduğunca fazla sayıda insana yardımcı olmak için atacağınız adımlar :
• Yaralıları sınıflayın
• Acil bakımı yönlendirin
• Hastaneye nakilleri yönlendirin

AFET DURUMUNDA BAŞARILI OLABİLMENİN ANAHTARI
Gereksinimlerimiz nelerdir ?
Elimizin altındaki olanaklarımız nelerdir?
Var olan olanaklarımızla gereksinimleri nasıl karşılayabiliriz / en fazla insana en çok yardımı nasıl sağlayabiliriz ?
İşte bu soruların yanıtları, sizin afetlerde daha fazla insana yardımcı olabilmenizi sağlayacak anahtarlardır. Ayrıca, iyi bir plan yapmalısınız



İYİ BİR PLANLAMA. . .
Basit, gerçekçi, kısa ve öz olmalıdır.
Uygulamayı yapacak kişiler tarafından oluşturulmalıdır (itfaiyeci paramedikler için ya da paramedikler itfaiyeci için plan hazırlayamaz; her grup kendi planını oluştururken birlikte oluşturulan ortak bir planın kurallarına uyulur; ya da triaj görevlisi triajı nasıl yapacağını kendi planlamalıdır, ama bir plan yapmalıdır!)
Sorumlulukları tanımlamalı, sorumluluk alanlarını belirlemelidir.
Değişik grupların sorumlularından oluşan ortak/birleştirilmiş kumanda sistemi oluşturabilmelidir.
Bireysel görevlerin neler olduğunu eksiksiz tanımlamalıdır.
Görev alan kişilerin yapabileceklerinin en iyisini yapmasına olanak sağlamalıdır
Etkin etkileşimi sağlamalıdır.

Yaygın kullanılan (herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde olan) dil ile, iletişimin sürekliliğini sağlamalıdır.
Aynı zamanda eğitim, uygulama, değerlendirme ve düzeltme yapmaya olanak vermelidir
Hangi gereksinimlerin yerine getirildiğini kapsamalıdır.
Planı hazırlayan gitmek zorunda kaldığında, gelenin nasıl devam edeceğini göstermelidir.

AFETLERDE KOMUTA VE TRİAJ

KOMUTA
Her kazada mutlaka bir komuta sistemi oluşturulmalıdır
Özel durumlar haricindeki tüm işleyişten sorumlu olunmalıdır
Kaza yerindeki tüm gereksinimler saptanmalıdır
Kaza yerindeki öncelikler, izlenecek adımlar ve amaçlar belirlenmelidir
Kaza yerine uygun komuta sistemi tanımlanmalıdır
Kaza yerindeki duruma uygun müdahale planı yapılmalıdır
Sağlık ekibi dışında görev yapan diğer ekiplerle işbirliği yapılmalıdır
Halkı bilgilendirme konusunda birisi/birileri yetkilendirilmelidir
Komuta işleminin ne zaman sonlandırılacağı belirlenmelidir


KOMUTA ÇEŞİTLERİ
TEK ELDEN KOMUTA
Tüm olay yeri için sadece bir komutan vardır
• Kullanışlı olduğu durumlar:
– Kısa sürede bitecek kazalarda
– Sınırlı yetkilendirmelerde
– Sınırlı sorumluluklarda
• Kullanışsız olduğu durumlar:
– Çok fazla sorumluluklarda
– Aşırı yetkilendirmelerde
– Uzun zaman alacak büyük kazalarda

BİRLEŞTİRİLMİŞ KOMUTA
• Değişik ekiplerin komutanlarının bir arada çalıştığı komuta sistemidir
• Doğru yerde doğru ekibin görevlendirilmesi anlamına gelir
• İşbirliğini güçlendirir
• Dengeli karar vermeyi sağlar
• Denetimlerin daha kısa aralıklarla olmasını sağlar
• Komutada birlik sağlar

Acil durumlarda daha etkin/yararlı müdahale edebilmek amacıyla örgütlenmek şarttır. Bu örgütlenmenin daha verimli olması konusunda yapılan araştırmalar sonucunda uluslararası bir sistem oluşturulmuştur. Bu sisteme "Olay Komuta Sistemi" veya "Standard Acil Yönetim Sistemleri"denilmiştir. Bu sistemi oluşturmak için o anda olay yerinde olan ilk gönüllünün hemen "lider" konumuna geçerek, gelen ikinci kişinin de bu kişi tarafından "iletişim sorumlusu olarak görevlendirmesiyle başlar. Bu kişiler daha bilgili ve yetkili kişiler gelene kadar geçici görev yapabildikleri gibi olayı sonuna kadar götüren kişiler de olabilirler. Bu iki kişi diğer insanları görevlendirerek iki temel grup oluştururlar:
1-Operasyon kolu,
2-Lojistik kolu,




KUMANDA SİSTEMİNİN GÖREVLİLERİ

I. OLAY KOMUTANI (LİDER)
• Güvenli bir yerde komuta merkezini oluşturur
• İletişim olanaklarını (telsiz, radyo vs) kullanabilecek kişiyi gölge gibi yanında olacak şekilde görevlendirir
• Görev listesi oluşturarak alt grupları ve bu gruplarda görev yapacak kişileri belirler
• Gelen "Hasar Değerlendirme Raporları"na göre sorumlularla birlikte durum değerlendirmesi yapar
• Gelişen olayları takip eder ve işlerin gerekli düzen içinde devamını sağlar

II. İLETİŞİM
BİLGİ AKIŞINDAN SORUMLU GÖREVLİ
İletişim sorumlusu, basın sözcüsü de diyebileceğimiz bu kişi, olay komutanının gölgesi gibidir,
• Uçtaki komuta merkezindeyse, Olay Komutanı ile Acil Yönetim Merkezi arasındaki iletişimi sağlar
• Radyodaki Afet bilgilerini dinleyerek ilgili kişileri bilgilendirir
• Her olay yeri için sadece bir kişinin görevlendirilmesi yeterlidir
• Acil Yönetim Merkezinde görevliyse, basına bilgi vermek üzere görevlendirilir
• Gerektiğinde olay yerini gezmek isteyen basın mensuplarına eşlik ederek bilgi verir

EMNİYETİN SAĞLANMASINDAN SORUMLU GÖREVLİ
• Tehlikeli madde bulunan ya da güvenli olmayan yerleri(göçük veya yıkılma tehlikesi gibi) belirler
• Kişilerin güvenliğini sağlamak üzere, belirlediği sorunlara yönelik çözüm üretir ve uygular
• Olay yerindeki kazaları araştırır
• Tehlike gördüğünde, gerekiyorsa çalışmaya son verebilecek veya gerekli önlemleri sürdürecek yetkiye sahiptir

İŞBİRLİĞİNİN SAĞLANMASINDAN SORUMLU GÖREVLİ
İşbirliğini sağlayabilecek şekilde, farklı grupların merkezinde görev yapar:
• Herhangi bir grubun elemanı değildir, aksi halde görevini yerine getiremez

PSİKOLOJİK DESTEK GÖREVLİSİ
• Olay yerindeki çalışanların ruhsal durumunu gözlemler
• Çalışmalar sırasında, ilişkilerde meydana gelen patlama noktalarında, araya girerek gerginliği önlemeye çalışır
• Gerektiğinde kişilerin streslerini azaltacak önlemleri alır
• Bunalımdaki kişileri yatıştırmaya çalışır

KOMUTA MERKEZİ
• Kaza yerinin yakınındadır
• Olaya müdahale eden bütün grupların temsilcisi vardır
• Küçük ve kısa süreli olaylarda, izlenecek yol ve uygulamalara odaklanır
• Acil bakım merkezinin kurulduğu durumlarda, uygulamalara odaklanır
• “NASIL?” sorusuna yanıt saptar

ACİL BAKIM MERKEZİ
• Olay yerinden uzağa uygun bir yere kurulur
• Karmaşık, geniş alanı kaplayan veya uzun sürecek olan olaylarda kurulur
• Karar verme, planlama, destek için izlenecek yollara odaklanır
• Ulusal ve bölgesel yetkililerle işbirliği yaparlar
• “NE,NE ZAMAN,NEREYE?” sorularına yanıt saptar
• Tedavi yapmaz, etkilenen kişideki hayati tehlikeyi ortadan kaldıracak acil bakımı verir

ACİL BAKIM MERKEZİ KOMUTANI
• Durumun ne kadar iyi/kötü olduğunu belirler
• Öncelikleri saptar
– Hayat kurtarma
– Kaza yerinin istikrarını sağlama (ortam denetim altında herhangi bir tehlike yok veya tam tersi gibi)
– İdareli kullanma
• Olayın durumunu (ne kadar büyük olduğunu) ilan eder
• Gerekli yardımları belirleyerek talep eder
• Araçların(ambulans ve diğer…) toplanacağı yeri saptar; bu, triaj ve acil bakım yapılan hastaların sorunsuz bir şekilde ambulansa taşınıp, ambulansın da hiçbir engelle karşılaşmadan oradan çıkması ve geri geldiğinde girmesi açısından çok önemlidir
• Acil bakım verilecek alanı(ları) belirler; hangi kazazedelerin nerede bakım alabileceklerini, ambulansla nakledileceklerin ambulansa yakın yere taşınarak hemen ambulans yüklenebilmelerinin sağlanması açısından önemlidir
• Komuta merkezinin bir parçası olarak diğer gruplarla işbirliğini sağlar
• Ortalık yatışana kadar, doğrudan acil bakımla ilgili sorumlulukları yürütür

TRİAJ GÖREVLİSİ
• Tehlikeli bölgelerdeki hastaların kurtarma ekipleri tarafından kurtarılmasını düzenler
• En son gelişmelere göre komuta eder
• Triajı aksatmadan, hayati tehlikedeki hastaları en doğru şekilde saptar
• Kişileri değerlendirir, sınıflar ve etiketlendirir
• “TEHLİKELİ BÖLGE” sınırını belirleme çalışmalarını örgütler
• Sürekli yeniden triaj yaparak durumu denetim altında tutar

PARK YERİ SORUMLUSU
• Araçların park etme alanı(ları) olarak emniyetli bölgeyi seçer
• Ulaşım yollarını belirler
• Park etmeyi, trafik akışını sorun çıkmayacak şekilde düzenler
• Birimleri sınıflar ve görevlerini belirler
• Birimleri taleplere göre belirler
• Kumanda merkezine gelişen durumlar hakkında bilgi verir

TEDAVİ/ACİL BAKIM ALANLARI
• Tedavi alanlarını saptayın, komutanı ve triaj görevlisini haberdar edin
• Tedavi için gerekli kaynakları/malzemeleri tespit edin; elinizdekilerle kıyaslayın
• Tedavi hizmeti verecek kişileri belirleyin ve örgütleyin
• Gereksinim halinde morg ve rehabilitasyon merkezi oluşturun
• Komuta merkezini gelişen durumlardan haberdar edin
• Komuta merkezine elinizin altındaki insan gücü hakkında bilgi verin

NAKİL/TAŞIMA İŞLEMLERİ
• Taşıma/yükleme işlemlerinin gerçekleştirileceği alanı(ları) tespit edin
• Gerektiğinde park alanından ambulans isteyin
• Hastaların naklini, haberleşme merkezi ya da komuta merkezli hastane ile iletişim kurarak, örgütleyin
• Hastaları doğrudan uygun tedaviyi alabilecekleri hastanelere nakledin
• Komuta merkezini gelişen durumlardan haberdar edin
• Ayrılan hastaların kayıtlarını düzenli muhafaza edin

HIZLI MÜDAHALE EKİBİ
•Görevlendirilmiş ambulans ve sağlık personelleri
•Kurtarıcının yaralanması ya da hastalanması durumunda yerini alacak kişilerdir

OLAY YERİ KOMUTA SİSTEMİ VE EMİR-KOMUTA ZİNCİRİ
• Kişiler/ünvanlar değil görevler ön plandadır
• Gerektiğinde, bir kişi birden fazla görevi yürütebilir
• Komutan yapılması gereken tüm görevleri düzenler
• İletişimde hedef alınan bireyler değil görevlerdir

OLAY YERİ DOKTORUNUN GÖREVLERİ
• Triajda
– Özellikle karar vermede zorlanılan durumlarda karar vericidir
– Kurtarma esnasında gerektiğinde acil ameliyat
• Acil Bakımda
– Olay yerindeki tıbbi sorumludur, acil bakımı yönlendirir
– Tedavi alanında triaj
– Sadece doktorun yapabileceği (invazif) girişimler; trakeostomi, göğüs tüpü,vs.

AFETLERDEKİ MÜDAHALELERDE EN SIK KARŞILAŞILAN SORUNLAR
• Toplumsal katılım ve plan eksikliği
• Doğru ve yeterli eğitim almış bireylerin yetersizliği
• Yeterliliğe sahip, kumanda edecek bireylerin yetersizliği
• Olaylara müdahalede gecikme
• Triaj olması gerektiği gibi doğru yapılamaması
• Hastalara ilk müdahalenin yapılmaması : bilinci kapalı kişide soluk yolunun o an baş pozisyonu ile açılmaması ya da kanamayı durduracak önlemin alınmaması gibi
• Hastaların olay yerinden tedavi alanına taşınmaması
• Zaman kavramlı hasta bakımının yapılmaması
• Erken nakil; acil bakım sonrası triaj değerlendirmeleri tamamlanmadan o an göze kestirilen hastanın hastaneye nakledilmesi gibi
• Uygun ve etkili olmayan görevlendirmeler
• Hastaların uygun biçimde hastanelere dağıtılmaması; yer olmadığı halde hep aynı hastaneye gönderme…
• Gönderilen hastanın izinin takip edilmemesi; kayıtların doğru ya da yeterli tutulmaması




Kaynaklar:
1. Cambrian College ders notları, 1994,
2. Neil Coker, Major Incident Response, http://www.templejc.edu/dept/ems/Pages/PowerPoint.html, Nisan 2005
3.. (http://www.bsm.gov.tr/docs/ASH_Yonetmelik.pdf )

AHMET SERTKAN
YANGIN UZMANI


Devamını okuyun...>>

EN HAYIRLI YANGINIMIZ.

YANGININ HAYIRLISI OLUR MU? DİYECEKSİNİZ. OLUR.OLUR.

Cumhuriyetin temelinde bazen taş olmuştur. Ateş….
Ve ATEŞ, Yangın olmuş, düşman yok etmiştir.
19 mayıs gençlik ve spor bayramı kutlu olsun..
Cumhuriyetimizin temelini atan kadınlarımıza selam olsun..
Sarayda erkek kalmadığında, Anadolu’muzda aslan yürekli kadınlar vardı.
Onlar şimdi unutulmazlar arasındalar.
BİZ UNUTMADIK.UNUTMAYACAĞIZ.UNUTTURMAYACAĞIZ.
A.S.


HAYIRLI BİR YANGIN;

SENEM AYŞE 1879'da Adıyaman'ın Sıvanlı nahiyesine bağlı Körtenli köyünde doğmuştur. Babası Haveydi aşiretinden Yusuf'tur. Annesinin adı da Senem'dir. Küçük Senem Ayşe yedi yaşına kadar köyünde oturmuş, 1886’da ailece Maraş'a göçmüşlerdir. Aile, beraberinde Ramazan adlı yeğenini de getirir, bir süre sonrada Ramazan, Senem Ayşe ile evlendirilir. Bu birleşmeden yedi sene sonra bir erkek çocuk dünyaya gelir, adını Ökkeş koyarlar.


Maraş, 22 Şubat 1919'da İngilizler. Ekim 1919'da da Fransızlar tarafından işgal edilir. Fransız kumandanı General Querette 13 Aralık 1919'da şehirde yönetime el koyar. Ulu Cami'nin kapısına bir beyanname astırarak göreve başladığını bildirir, "Osmanlı ülkesindeki kanunlara uyacağız ve hürmet ettireceğiz" vaadinde de bulunur. Fakat, Fransız işgal kuvvetlerinin, yardakçıları Ermenilerin desteğinde yapmadıkları zulüm ve çapulculuk yoktur. Ayrıca General Querette niçin taşıdığını bile tahkike lüzum görmeksizin üzerinde bir rovelver çıkan bir adam bila-sual (sorulmaksızın) kurşuna dizilecektir.



TÜRK ANASI KİMİN ELİNİ ÖPECEĞİNİ HEP BİLMİŞTİR..

Bir kargaşalık zuhurunda telef olacak (ölecek) veya yaralanacak bir Fransıza mukabil, yerliden iki adam kurşuna dizilecek, bunlar kura ile intihab edilecek gibi emirler de yayınlatır. Maraşlılar artık kadın-erkek demeden can, mal, namus ve aile fertlerini koruma davasının peşine düşmüşlerdir.

Maraş'ın Kümbet mahallesinde oturan Senem Ayşe'nin eşi Ramazan da Haveydi aşireti mensuplarını, mahallesi ve ailesi efradını toplar, ermenilere ve Fransızlara karşı çete harbine başlar.



ELİF ANAMIZ

Senem Ayşe de bazen evde yemek yapar, bazen da yaralıların tedavisine koşar, onlara şifa vermeye çalışır. Ramazan mücadelenin beşinci günü, bir sokak çatışmasında Ermeniler tarafından alnından vurularak şahadet şerbetini içer. Onun çetesi mensuplarından birisi koşarak evine gelir, Senem Ayşe'ye “Bacı Ramazan Ağa şehit oldu” kara haberini verir. Senem Ayşe evde bulunan fişeklikleri kaptığı gibi, kocası Ramazan'ın başucuna gelir. Ona sarılır, akan kanlarını yüzüne sürer, kocasının mavzerini aldığı gibi, sevinç çığlıkları atan Ermenilere basar kurşunu, sonra çete ile birlikte savaşa devam eder.

Bir gün cephaneleri tükenir, Haznedarlı semtinde çadır kuran Mustafa Kemal Paşa'nın kumandanı Kılıç Ali Paşa'nın huzuruna çıkar, ondan silah ve cephane ister.

Kılıç Ali Paşa "BACI, SEN EVİNE GİT, BİZ ERKEKLER SAVAŞIRIZ" mukabelesinde bulunur.

Senem Ayşe'nin ısrarı üzerine, kendisine bir hedef gösterirler, kahraman kadın onu tam on ikiden vurur.

KILIÇ ALİ PAŞA HAYRETLER İÇİNDE KALIR. BACI'YA GEREKEN HER ŞEYİN VERİLMESİ EMRİNİ VERİR. BOL CEPHANE İLE EVİNE DÖNEN SENEM AYŞE, KENDİ EVİNİN YAKININDAKİ BİR ERMENİ EVİNİN CEPHANE DEPOSU OLARAK KULLANILDIĞINI FARK EDİNCE, KENDİ EVİNE GAZ DÖKEREK YAKAR, CEPHANE DEPOSU OLAN EV DE HAVAYA UÇAR.

Mahallesine ve sokağına hakim olan Senem Ayşe Kümbet Mezarlığı'nın batısında bulunan Hemhane Kilisesi'ne girip orada bulunan ve Türklere top ve makineli tüfek ile ateş açan Ermenileri ve Fransız askerlerini imha planı kurar.

Yanına üç çete mensubunu alarak mezarlığın en yüksek ve kiliseye hakim yerine çıkarak oradan aşağıya ateş açarlar. Dikkati o tarafa çekilen düşman, kendilerine ateşle karşılık verir. Bu karşılıklı müsademe sırasında, diğer çete efradı gizlice kilisenin bahçesine sızarlar ve uzun, zorlu bir çatışmadan sonra kiliseyi zaptederler.

Artık kadın-erkek el-ele veren Kahramanmaraşlılar kendi şehirlerine hakim duruma geçmişlerdir. Neticede bu amansız, sabırlı, vatanperverane mücadele 12 Şubat 1920'de Fransızların mağlubiyeti kabullenerek geriye çekilip gitmeleri ile sonuçlanır.

Bir kısım çeteler bu defa Antep müdafaasına koşarlar. Elbette, vatan bir bütündür, nerede düşman varsa, herkes bütün gücü ile oraya koşacak, düşmanı geldiğine pişman edecektir.

Senem Ayşe, köyüne yolladığı oğlu Ökkeş'i getirtir. Baba ocağı, yanan evini tamir ettirir. Yaptıkları çoktan unutulup gitmiştir. Fakirlik ve yoksulluk içinde ömrünün geri kalan kısmını kah kocakarı ilaçları yaparak, kah kırık çıkık sararak kazandığı paralarla tamamlamaya çalışır. 8 Şubat 1954'te, yani Maraş'ın kurtuluşunun 34. senesi arifesinde hayata gözlerini yumar.

Yoksulluk çektiği yıllarda bir çok devlet yetkililerine müracaat ettiğinden, yardım istediğinden, fakat hiçbir cevap alamadığından bahis edilmektedir.










UTKU TÜRKÜLERİ ( MARAŞ DESTANI ) IX

Son sözleri Allah Allah

Çığrıktan korkusu yokmuş
Başı karlı yüce dağmış
Evini kendisi yakmış
Gök maviden ışık sağmış
Çığrıktan korkusu yokmuş

Gök maviden ışık sağmış
Kanı-canı olmuş katkı
Pusatlanıp gökten ağmış
Kanla kazanılmış utku
Gök maviden ışık sağmış

Kanla kazanılmış utku
Bütün gönülleri sarmış
Yokmuş bundan özge tutku
Yiğitler uçmağa varmış
Kanla kazanılmış utku

Yiğitler uçmağa varmış
O ne kadar kutlu günmüş
Toprağı kan ile karmış
Bir ışıktan ata binmiş
Yiğitler uçmağa varmış

Bir ışıktan ata binmiş
Tutmuş altın yelesinden
Bağrındaki sızı dinmiş
Gök tutuşmuş nefesinden
Bir ışıktan ata binmiş

Gök tutuşmuş nefesinden
Yer-gök sarsılıpta durmuş
Kuşlar uçmuş kafesinden
Zamanı yeniden kurmuş
Gök tutuşmuş nefesinden

Zamanı yeniden kurmuş
Başlamış o kutsal bengi
Güneşi kalbinden vurmuş
Yer-gök olmuş ateş rengi
Zamanı yeniden kurmuş

Yer-gök olmuş ateş rengi
Elinde ışıktan silah
Görmemişler böyle cengi
Son sözleri Allah Allah
Yer-gök olmuş ateş rengi

Son sözleri Allah Allah
Tepeden tırnağa hınçla
Vurulmuşta dememiş ah
Zamanı bölmüş kılınçla
Son sözleri Allah Allah

sözlükçe:
çığrık : felek
pusat : silah
uçmağ : cennet









“Dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim" diyemez.

Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar) ATATÜRK'ün SAMSUN'a vardığı 19 Mayıs 1919 günü İSTANBUL'da Fatih Meydanında düzenlenen mitingde, binlerce Türk kadınına seslenen Halide Edip Hanım şöyle haykırıyordu: "Türk ve Müslüman bugün en kara gününü yaşıyor. Gece karanlık bir gece. Fakat, insan hayatında sabahı olmayan gece yoktur." Fatih Mitingini Üsküdar ve Sultanahmet mitingleri izledi. İstanbul’un İşgalinden Sonra Ankara’ya gelen Halide Edip,İZMİR'in kurtuluşuna kadar Onbaşı rütbesiyle Başkomutanlık Karargahında ve gönüllü olarak Kızılay'da görev üstlendi.Daha sonra üstçavuş rütbesi verildi. İstiklal Savaşımızla ilgili anılarını " Türk'ün Ateşle İmtihanı" başlıklı bir kitapta topladı. 1921’in soğuk bir kış günü... Kurtuluş Savaşı’nın ölüm kalım günleri. Cephelerde şiddetli çarpışmalar sürüyor. Darülmuallim’in müsamere salonunda Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) Kadın Kolları’nın toplantısı var. Salon tıklım tıklım. Kürsüde Halide Edip (Adıvar) konuşuyor: ’.....cephedeki askerlerimiz, giyime kuşama muhtaçlar... gittim gördüm, İnönü şehitlerimizin bir kısmı yalınayaktı... silahımız mühimmatımız gayr-ı kafidir (yetersiz); oğullarımızı düşmanın karşısına silahsız mı göndereceğiz?.. İşte bütün bu mülahazalar bizi hepinizi bir yardım seferberliğine davete sevk etti... Bu seferberliğe iştirak ediniz... gönlünüzden ne koparsa, onunla... Bir çift yün çorap mı örersiniz, yoksa bir çift eldiven mi?! Yoksa gönüllü hemşire mi yazılırsınız? Kesesi elverişli olanlarınız, nakdi yardım yapabilir; daha da makbule geçer... Mühim olan, bu namus ve haysiyet davasında kadınların, oğullarından ve erkeklerden asla geri kalmadığını ispat eylemektir. Bunu yapacağınızdan eminim.

Her türden kadının oluşturduğu bu insan yumağını, gelini Elif’in yardımıyla, Hatça Nine, iki elini öne uzatmış yarmaya çalışıyordu. Halide Edip onu fark etmişti, yanına gitti: - ...Beni mi aradın nine? İşte buradayım; bir diyeceğin mi var?.. Hatça Nine, onu biraz da elleriyle bulacak, heyecanla sarılacaktır. Kucaklaşmadan sonra Hatça Nine, bozkır anasının kıraç sertliğiyle diyor ki: -... diyne, gözel kızım! Benim oğlum, Çanakkale’de şehit! Ağlamadım, he mi? Fukara bir çamaşırcıyım, işimi de bırakmadım, neye? Gızım muallim mektebinde talebedir, onu kim ohutacak? Hatça Nine el yordamıyla, bir yandan da koynunda sakladığı tek sarı lirayı çıkarmaya uğraşıyordu, nihayet buldu, çıkardı ve Halide Edip’e uzattı: - ...şonu al gözel gızım... Hilal-i Ahmer’in yaralılarına yaz! Hatça’nın gücü bu kadarına yetiyo!.. Halide Edip Hanım, o kadar duygulanmıştı ki; kirpikleri nemli, lirayı aldı; sonra yaşlı kadının boynuna sarılıp, iki yanağından öptü. O toplantıya katılan Ankaralı kadınlar o gün tam bin lira bağış yapmışlardı. Bu inanılmaz bir paraydı.

NEZAHAT ONBAŞI Eşini yitiren 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, 8 yaşındaki kızı Nezahat'ı kimseye emanet edemeyip, yanına almıştı. Küçük Nezahat Çanakkale cephesinde muharebe havasına alışmış, Alay İzmit'e nakledildiğinde talimlere katılarak mükemmel at binmesini, silah kullanmasını öğrenmiş ve 12 yaşında "onbaşı" rütbesini almıştı. Babasının yanında cepheden cepheye koşmuş, çarpışmalara girmiş ve 100'den fazla düşman askeri öldürmüştü. Milli Mücadele esnasında 10–12 yaşlarında idi. Babası 70. Alay Kumandanı Hâfız Halid Bey’in yanında birçok harbe iştirak etmiştir. Alay’ın askerleri için fevkalade önemli bir rol oynamıştır. Bu harika küçük kız, yaşından beklenmeyecek derecede büyük cesaret örnekleri vererek babası Hafız Halid Bey’in kumandasındaki 70. Alay’ın birçok başarısına katkıda bulunmuştur. Gediz Muharebelerinde geri çekilen askerlerin önüne çıkarak, “Durun! Nereye gidiyorsunuz?..” diye haykırarak etrafına olağanüstü bir cesaret aşılamıştır. Nezahat Onbaşı 30 Ocak 1921 tarihinde İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk kişidir. Bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş, ancak Kurtuluş Savaşı’nın hengamesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da kararın yerine getirilmesi unutulmuştu. Kendisi de hiçbir zaman ne "Madalyamı verin!" talebinde bulundu, ne de TBMM Başkanlığınca alınmış kararın yerine getirilmesi için müracaat etti.Nihayet karardan 65 yıl sonra 78 yaşında bir nine iken TBMM’nin “Şükran Belgesi’ne” kavuşmuştu ve bu duygulu anda gözyaşlarını tutamamıştı. 70. Alayda şehit olan bir subayımız, cebinden çıkan annesine yazdığı mektubunda ” Alayımızdaki askerler Nezahat'e Türklerin Jean d'Arc 'ı diyor” ifadesi yeralmaktadır. Hepimiz Jean d'Arc ı ortaokuldan beri tanıyoruz ama Nezahat Onbaşı’yı bilen kaç kişi?

TAYYAR RAHMİYE Osmaniye Kazası’nın Kaypak Nâhiyesi Râziyeler Köyü’nden Rahmiye Hanım Fransızların işkence ve baskılarına tahammül edemeyerek Hüseyin Ağa’nın Milli Kuvveterine gönüllü olarak katılmış ve 1336 (1920) Şubat’ında Hasanbeyli civarında 89. Tümenin yürüttüğü taarruza müfrezesiyle bilfiil iştirak etmiştir. Bu çarpışmada Fransızlardan 80 tüfek ve 2 makineli tüfek alınmıştır. Çarpışmada şehid düşen ve ateş altında kalan iki arkadaşını kurtarmak için derhal ileri atılarak şehidleri kurtarmış ve bu kahramanca hareketinden dolayı kendisine “tayyar” (uçan) nâmı verilmiştir. Temmuz ayında Osmaniye’deki çok korunaklı Fransız karargâhına saldıran arkadaşlarının tereddüdünü gören Tayyar Rahmiye: “–Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?” diye bağırarak arkadaşlarını hücuma teşvik etmiş ve Fransız karargâh kapısının on adım önünde alnından aldığı bir kurşun yarasıyla şehit olmuştur






SAVAŞ MEYDANINDA BİRLİK YÖNETEN İLK KADIN SUBAY FATMA SEHER HANIM 1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Suat Derviş Bey ile evlenip Balkan Savaşı’na katıldı.I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’ne gitti.1919'daki Kongre günlerinde, Mustafa Kemal'le bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti. Mustafa Kemal’in karşısına dikilerek: ‘Kadın isem, Türk de değil miyim? Bana iş göster!’ diyen bu kahraman Türk kadını, Bu görüşmenin ardından, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görevlendirildi. 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Mehmetçikle birlikte destanlar yazdı. Büyük Taarruzun ilk günlerinde General Trikupis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden Müfrezesinin başına geçmişti. Kahraman kadın Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “üstteğmen” rütbesi ile emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı. 1954 yılında TBMM kendisine yeni aylık tespit etti. Bir savaş alanında birlik yöneten dünyanın ilk kadın Subayıydı.

DOMANİÇLİ HABİBE Milli Mücadele yi yaşayan yazarlarımızdan Şükûfe Nihal Hanım, “Domaniç Dağları’nın Yolcusu–Bir Yurt Gecesi” isimli eserinde dikkat çeken bir olay nakletmektedir: “...İstiklâl Savaşı sıralarında İnegöl toprakları bir büyük facia geçirmiş... Domaniç Dağları’ndan inen bir köylü kadını, düşmana yol göstererek vatana ihanet etmiş olan öz oğlunu silâhıyla vurarak bizzat cezalandırmıştır.” İki satırla kısaltılan bu olay, bir roman, bir destan konusu olabilecek kadar derin... Bir Türk kadınının yüksek vatan sevgisini ve inancını ifade ettiği için, kadınlık tarihimizin sayfalarına geçecek kadar haşmetli... Biricik sevgili çocuğunu kendi elleriyle yere seren kahraman ananın yaşadığı bu hâl, hakikaten ibret vericidir. Bir Yunan fırkası, Bursa’nın Gemlik Kazası’ndan geçti. Domaniç’ten, Sultan Dağları’ndan Kütahya üzerine doğru yürüdü. Karargâh Kumandanı Nâzım Bey şehit oldu. İnegöl halkı yediden yetmişine kadar düşmana karşı koymaya hazır... Silah bulamayanlar, taş, odun, demir parçalarıyla vatanı korumaya gidiyorlar!.. O sırada Domaniç Dağları’nın bu yiğit kadını da 20 yıl boyunca bütün bir gençliğini harcayarak yetiştirdiği oğlunun eline silahını veriyor. Ona aşıladığı vatan sevgisinden emin bir halde göğsünü gere gere, İnegöl’e düşmanın karşısına gönderiyor. Lâkin, gel gör ki; dağdan inen bu saf köylü çocuğu, bize hıyânet eden bir jandarma onbaşısının oyuncağı oluyor. Yaptığı işin kötülüğünü farketmeden düşmana haber taşıyor. Bir gün, köyünde oğlunu, yurdunun kurtuluşu için dua ederek bekleyen bu talihsiz anaya, uğursuz bir haber veriyorlar: “–Oğlun düşmana casusluk etti!” Kadın bir an duraklamadan silahlarını kuşanarak atına binip yola düşüyor. Kuytu ormanlar, yalçın kayalar aşarak bir yıldırım hızı ile İnegöl’e iniyor. Aldığı adrese göre oğlunun bulunduğu yere varıyor. Kendisini görmek üzere geldiğini söylüyor. Az sonra anasının gelişine sevinen genç, elini öpmek için koşa koşa yaklaşırken atının üstünde dimdik bekleyen kadın, kara feracesinin yenine sakladığı silâhı çekerek tek kurşunla onu toprağa seriyor... Ve atın başını çevirerek arkasına bakmadan, bir kasırga hızıyla dönüp kayboluyor...”

MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI Yediyordu Elif kağnısını, Kara geceden geceden. Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu, Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar, İnliyordu dağın ardı, yasla, Her bir heceden heceden. Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı. Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik, Nam salmıştı asker içinde. Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü, Doğrulmuştu yola önceden önceden. Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif, Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar, Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı, Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra, Gecenin ulu ağırlığına karşı, Hafifletir, inceden inceden. İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri, Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim; Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına. Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti, Niceden, niceden. Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu, Nazar mı değdi göklerden, ne? Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez, Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı. Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş, Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni. Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin, Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım. Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır, Düşerim gerilere, iyceden iyceden. Kocabaş yığıldı çamura, Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar, Örtüldü gözleri örtüldü hep. Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım, Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik, Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA


Kurtuluş Savaşında Kütahya sırtları, -30oC, -40 oC. Ve 75-80 yaşlarında bir nine. Gerisini gelin kafile komutanı Mustafa Necati'den dinleyelim; “Bütün yorgan battaniye ne varsa cephanenin üstüne örtmüş kendisi pazen elbiseyle. Mustafa Necati Bey “nine kar sepeliyor hava çok soğuk bari şu yorganı alsan sırtına” dediğinde aldığı cevap “dokunma ona, o millet malıdır, nem kapmasın. Ben bir ölürüm ama onunla binler doğacak binler. hayır oğlum hayır hiç üşümüyorum, soğuğu hiç duymuyorum ki. Düşman bu topraklara girdi gireli benim içim yanıyor içim a oğul”” Albay Hulusi ATAĞ'ın kafilesinde olan genç bir kadın hastadır ve cephane taşırken yere düşmüştür, ölmek üzeredir. Hulusi ATAĞ “bacım bana adını söyle seni tarihe yazdıracağım” dediğinde, aldığı cevap “adımı ne yapacaksın a oğul yaz benim adım Anadolu” cevabındaki adımın ne önemi var, önemli olan ülkemin adı ve gururu düşünüşünü keşke, daha sonraki yıllarda da sürdürebilseydik.. Bugün çok farklı bir yerde olurduk.





Ayşe Hatun'u veya diğer adıyla Tayyibe Hatun’u tanıyor musunuz? Onun yapabildiğini acaba hangi ülkenin kadını yapabilir? Ya da zamanımızda hangi kadın yapabilir? Sekiz aylık kızı kucağında, omuzunda mermi, cepheye cephane götürüyor. Sekiz aylık kız dinler mi düşmanı, ağlamaya başlıyor. Ve bu sırada ölmesi falan problem değil Hatun'un, ama düşman eğer onları fark ederse çok kısıtlı olan cephane cepheye gidemeyecek, bütün düşüncesi o Ayşe Hatun'un. Ve bu arada çocuğunu göğsüne yaslar, düşman biraz geç gider, indirdiği zaman kendi elleriyle çocuğunu şehit ettiğini görecektir. Ayşe Hatun yada diğer adıyla Tayyibe Hatun. Peki ne yapar? Çocuğunu yere koyar üzerini bayrakla örter ve aynen şunları söyler: “Sen yüzlerce binlerce yıl sonra doğacak Türk çocukları için şehit oldun” , “bu benim içinde senin içinde bir şereftir. Yeterki vatan sağolsun” Ve omuzuna alır cephanesini yola koyulur.


Mustafa Necati'nin Çankırı-Çerkeş önlerinde görüp; görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, hissetmeyen gönüllere, anlamayan kafalara bir ibret levhası olarak sunduğu ve Fevziye Abdullah Tansel'in de şiirleştirdiği olay; Bir zâbit (subay): Ey hemşire (kardeş)! Sarsana şu çocuğu yorgana... Mosmor olmuş yavrucak; vah zavallı vah, yazık! Köylü kadını: Doğru emme ey gardaş! Görmez misin boranı? Fişeklerin üstüne örtmüşüm yorganı. Varsın çocuk ıslansın... O, bunlara alışgın... Biliyorsun bir silah, bugün bize bir asker, Kadar lâzım... Onun'çün bozulmasın fişekler! Bugün benden babası silah ister ötede, Islanmasın fişekler; yanmam çocuk ölse de!

HAFIZ SELMAN İZBELİ Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu’da ilk kadın meclisi üyesi, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle bir “Cumhuriyet kadını”idi… Kurtuluş Savaşı sırasında Kastamonu’ daki kadınları toplamış, asker için çorap, kazak, fanila ördürüp cepheye göndermişti.Varlıklı bir aileden geliyordu. Asker Kastamonu’ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Hep “Ben Cumhuriyetçiyim” dermiş. Savaştan sonra yeni baştan herkes gibi Türkçe harflerle okuma yazmayı öğrenmişti.Hafız Selman Hanım’a milletvekilliği de önerilmişti. “Hafız olduğum için başımı açamam. Başımı açamayacağım için de milletvekili olamam” diyerek kabul etmemişti. Mustafa Kemal’in Kastamonu’ya geldiği sırada İzbeli Konağı’nı ziyaret ettiği ve karşılıklı kahve içtikleri söylenmektedir.

HALİME ÇAVUŞ (KOCABIYIK) Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Birçok cephede çarpıştı. Bir Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı.Bir keresinde İnebolu’dan cepheye cephane taşırken Mustafa Kemal Paşa’ya rastladı. Ancak rastladığı kişinin O olduğunu bilmiyordu. Mustafa Kemal Paşa “kafa kağıdını istedi. Verdi. “Sen kız mısın?” “Evet.” Mustafa Kemal ‘in yüzünde, biraz mutlu, biraz hüzünlü bir gülümseme belirdi. Gün geldi savaş bitti, ancak o ne asker üniformasını çıkardı ne de her sabah traş olmaktan vazgeçti. Savaş sonrası Mustafa Kemal tarafından Ankara’ya çağrıldı....Kapıda yavere “Paşa hangisi bilmiyorum” dedi. Yaverin “soldaki ” demesiyle koşup elini öptü. O’nun “ Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol” önerisine “Annem babam beni bekler” şeklinde cevap veren Halime Çavuş, “Ben ana-babaya itaatli evlada saygı duyarım” diyen Mustafa Kemal Paşa tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollandı ve kendisine maaş da bağlandı.75 yaşında hayata gözlerini yumdu. f.koksal@ttnet.net.tr
SATI ÇIRPAN Kurtuluş Savaşı’nda cepheye sırtında mermi taşıyan kadınlarımızdandı. Ankara-Kazanlıdır. Millet mekteplerinde okuma yazmayı öğrenen Satı Çırpan, 1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermesiyle, meclise giren ilk 18 kadın milletvekilinden biri olmuştur.


ŞERİFE BACI 1921 yılı Kasım ayında İnebolu'ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmiştir. Malzemenin bir an önce Kastamonu'ya iletilmesi gerekir. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar sakatlar, kadınlar, Menzil komutanlığının malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıkarlar. İnebolu'dan kağnılara yüklenen cephaneler Kastamonu'ya doğru yol alır. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardır. Bunlardan biri de Şerife Bacıdır. Şerife Bacı top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ve soğuktan ölmüştür, ama ölene kadar vücut sıcaklığını yavrusuna vermiştir. Bugün Kastamonu'da şanına layık güzel bir anıtı vardır.


KILAVUZ HATİCE Adana’nın Külek Nahiyesi’nin Banzınçukur Köyü’nden Hasan Ağa’nın Hatice, Fransızlar’a karşı vatani vazifesini yapmak ve yurdunu korumak maksadıyla Kilikya Milli Kuvvetlerinden Emin ve Derviş ağaların müfrezesine gönüllü olarak iştirak etmiştir. Bu müfrezeler Haçkırı,, Kelebek, Bilemedik istasyonlarında bulunan Fransız kıtalarına baskınlar yaparak çok zâyiat verdirmiş ve Fransızlar’dan –çoğu Ermeni askeri olmak üzere– 200’den fazla esir ve birçok ganimetler almışlardır. Bu başarılar, Adana Milli Kuvvetlerinin şöhretini arttırmış, yiğitlik ve yılmazlıklarıyla anılan halkın kahramanlık hislerini kamçılamış ve Pozantı saldırısının yapılmasına neden olmuştu.. Kuvvetlerimiz Pozantı’yı muhasara ettiler. 8 Mayıs 1336 (1920)’de Pozantı’ya üç yönden saldırı ve bombardıman başladı.. Hakim mevkilerde bulunan toplarımızın Toros Dağları’nda akseden müthiş gürültülerinden zevk alan Milli Kuvvetlerimiz Pozantı’ya taarruza başladılar. Bu taarruza bütün kadınlar, çoluk çocuklarıyla halktan, birçok kimseler iştirak etti. Pozantı’da mahsur kalan Fransızlar’ın Tarsus istikametinde bir yarma hareketi yapacaklarını anlayan Hatice, bir kolayını bulup Fransızlar’a katılmış ve onlara yanlış kılavuzluk etmiş ve onları çok sarp olan Karaboğazı’nı tıkadıktan sonra firar etmiştir. En kısa zamanda Milli Kuvvetlere ulaşan Hatice, düşmanın zor durumda olduğunu haber vererek emrine aldığı yüz kadar silahlı adamı ile Karaboğaz’ın iki tarafındaki tepeleri işgal etmiş ve Fransızlar tam yarma hareketi yaparken, bir ateş baskını ile düşmana büyük bir zayiat verdirmiştir. Bu baskın neticesinde Fransız kıt’alarından 9 subay, 550 esir er ve 7.5’luk bir top ele geçirilmiştir. Hatice Hanım’ın oynadığı bu rol ve yaptığı fedakârlık her türlü kahramanlığın üzerindedir.


Gördes’li Makbule Yunan işgali sırasında, Akıncılar müfrezesinde Halil Efe’nin eşi Makbule Hanım yirmi yaşını henüz doldurmuş, cesur ve çevik bir kadındı. 1921’de Halil Efe ile Demirci’de evlenmiş ve iki ay sonra kocası ile birlikte yurdu kurtarmak için dağa çıkmış, sekiz ay dağlarda kar, yağmur ve çamurda beraber gezmiş ve düşmanla muharebe edip, Milli İstiklal Savaşı’nın muvaffakiyetle sonuçlanacağına kanaat getirerek yılmaz bir azim ve sebatla erkeklere büyük örnekler vermiş ve onların teşvik kaynağı olmuştur. Kendisi siyah pantolon, ceket ve uzun bir manto giyinir, ayağında çizme, başında siyah başlık ve elinde bir Japon filintası taşırdı.. Bir saldırıda düşmandan ele geçirdiği doru atı üzerinde daima müfrezenin artçısı olurdu. Pek çevik ata biner ve iner, tehlike zamanında herkesten evvel silahını kullanırdı.. Birkaç çatışmaya girdiği gibi bir iki defa da düşmanın pususuna düşmüş ve hiçbir zaman metanetini kaybetmemiş, hatta telaş gösterenlere cesaret örneği olmuştur. Akhisar- Sındırgı hattının sonunda yer alan Kocayayla’da yapılan bir çatışmada 16 Mart 1338–(1922)’de başından aldığı bir kurşunla şehit olmuş, aynı yerde kanlı elbisesi ve çizmesi ile toprağa gömülmüştür. f.koksal@ttnet.net.tr
Nakiye (Elgün)Hanım 13 Ocak 1920 tarihli Sultanahmet mitinginde Halide Edip Hanım ile birlikte 160 bin kişiyi coşturan Muallimler Cemiyeti Başkanı Nakiye (Elgün) Hanım konuşmasını şöyle noktalıyordu: "Size memleketin bir kadını sıfatıyla hitap ediyorum. Fatih'in, Selim'in, Süleyman'ın mezarlarını, ecdadının ebedî âbideleri olan camileri, türbeleri bırakıp çıkacak içinizde bir erkek var mıdır? Ben tasavvur edemiyorum. Çıkmayacağız, bırakmayacağız. “ Nakiye Hanım 1935 yılında Edirne milletvekili seçilerek, bu alanda da öncü olur.


VE DAHA NİCELERİ Bu vatan için destanlaşan kadınlarımız o kadar çok ki, hangisin sayalım: Ekmek pişirerek askere götüren ama bu düşmanlar tarafından tespit edilip askerimizin yerini öğrenmek için çok işkence gören ama söylemediği için ekmek pişirdiği fırına atılarak yakılan Nazife Kadın'ı mı?Taccülcalala hanımı mı;İzmir'li Ayşe Hanım’ı (Ayşe Altuntaç) mı? İstanbul'lu Asker Saime Hanım’ı mı?; Aydın Cephesinden Ayşe Hanım’ı mı? Çiftlikli Kübra Hanım’ı mı?Ayşe Onbaşı’yı mı?Tarsus'lu Adile Onbaşı’yı mı? Adana Cephesinden Melek ve Hatice Hanımlar’ı mı? Çete Emir Ayşe’yi mi? Yırık Fatma’yı mı? Faika Hakkı’yı mı? Trakya'lı ana-kız Havva-Zehra Soyyanmazlar’ı mı? Maraş'lı Senem Ayşe‘yi mi? Ve isimlerini bilmediğimiz, bu vatan için şehit olan adsız-sansız binlerce Türk Kadını… Hepsini, rahmet ve minnetle anıyoruz.











KARA FATMA ANAMIZ

Kaynaklar:
Fevziye Abdullah TANSEL: İstiklâl Harbi’nde Mücahid Kadınlarımız
Prof.İlknur GÜNTÜRKÜN KALIPÇI
Attila İLHAN : Gazi PAŞA
Turgut ÖZAKMAN: Şu Çılgın Türkler

AHMET SERTKAN
YANGIN UZMANI


Devamını okuyun...>>
Aşağıdaki filmlerde sadece kanada da ihtiyaçlara cevap verebilmek için geliştirilen binlrce özellikte itfaiye arçları göreceksiniz.
Bizim ülkemizde neden yaratıcı gücümüz devrede değil ve neredeyse sadece yabancıların yaptığı itfaiye araçlarını alıp kullanmaya çalışıyoruz. çalışıyoruz diyorum gerçekten de tam anlamıyla bu araçlar işletilmiyor, efektif kullanamıyorlar.
hem verilen paraya yazık, hem de araçlara yazık oluyor.
Binlerce mühendisimiz iş bulmaya çalışmaktan yaratıcı güçlerini ortaya koyamıyorlar.
Akdeniz mimarisine sahip il ve ilçelerimizde dar sokaklar için geliştirilip kullanılan itfaiye aracı yapmak zor bir şey olmasa gerek.
Araçlar ithat ederek, yerli gücü (kalıteli iş yapanları) görmezden gelerek çok yakında birleşik arap emirliklerinde olduğu gibi itfaiyecilerimizi de ithal etme gayretine girme durumuna gelebiliriz.
Bu akıl bize sonumuzun bu olacağını gösteriyor.
Ülke olarak aklımızı başımıza almanın zamanı geldi ve geçiyor.
kazandığımızın fazlasını yabancı ülkelere borçlanarak kendi mühendisimizi, işçimizi itfaiyecimizi dışa bağımlı kılmaktan kurtulmalıyız.
İtfaiye araçlarını da:
Tasarlamalıyız, üretmeliyiz, geliştirmeliyiz, bize ait olmalı, yaratıcı olmalıyız



PEKİ, YA YARATICILIĞIN KOŞULLARI NELERDİR?

Yaratıcılığın koşulları: Çalışmak, deneyim, gözlem, önsezi, araştırma, sezgi, bilgi, entelektüel birikim, merak, özgür ve özerk davranış,hayal gücü,karar verme yetisi, algılama, anlama, başarma, kendini gerçekleştirme, paylaşım, eleştirel yaklaşım, değerlendirme, orijinallik, farklılık, farklı ilişkilendirme, fark ederek yaşamak, duygusallık, uzak görüşlülük, çok yönlü bakış, sınırları zorlama, espritüellik, sevme-tutku, kendine güven, beklentilerini gerçekleştirme, yetilerin ortaya konması, paylaşımcılık, yetkin insanlarla bir olmak-bilgi paylaşmak, enerjinin doğru kanalize edilmesi, yoğunlaşma, saptamalar yapma, problem yaratma ve çözme, analiz,sentez, not alma, görsel – yazısal – çizgisel sorumluluk, esneklik, çözüm çeşitliliği içinde yaşamak, temel sorunlarla ilgilenmek, ayrıntıcı olmak, enerjik olmak, öz kanıtlama içinde olmak, yüksek üretim gücüne sahip olmak, kuşkuculuk, çok yönlülük,estetiksel yargıya sahip olmak, coşkulu ve etkileyen olmak, okumak, duyarlılık, seçicilik,problem üretme,fikirler üretme, sorguculuk, yeni alanlar yaratma, çok fikir üretme…….. 06.12.2005 Tülay ÇELLEK.

ŞİMDİ NEDEN YARATI OLMADIĞIMIZ ORTAYA ÇIKIYOR.EĞİTİM SİSTEMİMİZDEN BÖYLE BİRİLERİNİN ÇIKMASI NE KADAR MÜMKÜN OLABİLİR….







“İnsanlık tarihine şöyle bir göz attığımızda insanlığın yaratıcılığı sayesinde bu günlere geldiğini ve yaşam kalitesini sürekli artırdığını rahatlıkla gözlemleyebiliriz. İlkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş insanın değişime uyum, sorun çözme ve yaratıcılık kapasitesinin sürekli iyileşme doğrultusundaki boyutlarını bize somut bir biçimde anlatmaktadır. Milyonlarca yıllık insanlık tarihinde sürekli değişimin varlığı yadsınamaz. Bu değişimin etkisiyle gelecekteki ekonomik faaliyet olarak bilginin yerini ‘yaratıcılık’ alacaktır (Nomura Enstitüsü). Yani daha yaratıcı olan bireyler, kuruluşlar, devletler ve uluslar diğer uluslara göre her açıdan bir adım önde olacaklardır.

Gelmekte olan yaratıcılık çağında ülkemizi bir adım öteye götürebilmek, ancak bu durumu net bir biçimde anlayıp kavrayarak gerekli önlemleri alıp yaratıcılığı bir yaşam biçimi haline getirmemiz ile mümkün olacaktır. Diğer bir deyişle gelecekte ulus olarak daha iyi bir konumda olabilmek için yaratıcılığı yönetmemiz gerekmektedir. Yaratıcılığı yönetmek için de Toplam Kalite Yönetimi bize sağlam temelli, sistematik, uygun hallerde önleyici ve gözden geçirme ile sürekli iyileşen ve her şeyi kapsayan bir altyapı sunmaktadır.

Hiçbir insan, hiçbir şirket ya da hiçbir ulus durduk yere kendiliğinden yaratıcı hale gelmemiştir. İnsanoğlunun yaratıcılığının temelinde her şeyi bilme ve öğrenme tutkusu ile körüklenen merak duygusu yatmaktadır. Böylece insan başlangıçta nedenlerini bilmeden deneme yanılma yoluyla doğanın bahşettiği imkanları kullanırken sonraları buralardan elde ettiği bilgileri üst üste koyup biriktirerek yavaş yavaş bilgiyi teknolojiye dönüştürmeye başlamıştır. İnsanlık tarihindeki herhangi bir anda, herhangi bir ulus tarafından geliştirilen bir bilgi ya da teknoloji, zamanla tüm insanlığın ortak malı haline gelmeye başlamıştır. Bugün insanlığın bilgisini teknolojiye dönüştürerek yarattığı ortak malı olan herhangi bir aracı elimize alıp kullandığımızda, bu aracın insanoğlunun belki de milyonlarca yıllık birikimi sonucu üretildiği gerçeğini çoğu zaman göz ardı ederiz. Bu aracın yaratılmasının arka planında yer alan bilimi ve teknolojiyi, görmezden geliriz.

O halde bilim, teknoloji, yaratıcılık ve yenilikçilik (innovation) bize ne anlam ifade etmektedir ona bir bakalım.

Bilim, sistemleştirilmiş bilgiler bütünüdür. Diğer bir deyişle, "Bilim; doğada meydana gelen olayların nedenlerini, birbiriyle olan bağlantılarını bulur, onları genelleştirir ve bu kuramsal bilgi yardımıyla sonradan meydana gelecek olayların nasıl ve ne zaman meydana geleceğini saptar."



Teknoloji bilimin üretime yansımasıdır ve üretim sürecinde etkili olan tüm faktörleri kapsar. Öte yandan teknoloji; endüstriyel süreçlerin sistematik bilgisi ve bu bilginin uygulanmasıdır. Kısaca teknoloji bilginin eyleme geçirilmiş halidir.
Yaratıcılık nedir?

Keşfin anasının gereksinim olduğu doğrudur; ancak bu doğruya eklenmesi gereken; babasının yaratıcılık, karısının ise bilgi olduğudur.

Jonathan Schattke



Herkesin üzerinde anlaştığı bir yaratıcılık tanımı bulabilmek çoğu zaman mümkün gözükmemektedir. Ancak bilim ve teknolojinin temelinde yaratıcılığın yattığı noktasında uzlaşmak olasıdır. Yani yaratıcılık olmadan bilim ve teknolojinin gelişmesi düşünülemez.

Yaratıcılığa ilişkin internet üzerinde veya herhangi bir sözlüğe baktığımızda karşımıza çok sayıda yaratıcılık tanımı çıkmaktadır.

Bu tanımlardan birkaçını burada verirsek;

Yaratıcılık, "yeni, uygun, faydalı, doğru ve değerli fikirleri belirli bir sonuca ulaştıran belirli işlemler yapılmadan, keşfe dayanan davranışlar yoluyla yaratılmasıyla sonuçlanan zihinsel süreçtir." Görüldüğü gibi, yaratıcı bir eylem sonucunda ortaya bir yenileme çıkışı söz konusu olmaktadır. Çarpıcı bir örnek olarak Guttenberg’in şarap presini alıp buna baskı harflerini ekleyerek matbaayı dönüştürmesini verebiliriz.



• Yaratıcılık birbiriyle ilişkisi olan şeylerle oynamaktır.

• Yaratıcılık, daha önceden herhangi bir konu veya olgu hakkında birleştirilemeyen unsurlar arasında ilişki kurulmasıdır.

• Yaratıcılık, roman yazabilme yeteneğidir.

• Yaratıcılık, günlük sorunlara çözümler üretmedir.

• Yaratıcı olmak, herkesin gördüğünü görmek, ancak herkesin düşündüğünden farklı düşünmektir.

• Yaratıcılık, zihnin bilinç alanındaki imgeleri, orijinal veya herhangi bir olgusal alanda işlevlere yol açacak bir biçimde yeniden düzenleme yeteneğidir.

Sonuç olarak yaratıcılık dediğimizde, doğrudan insana yönelmekteyiz. Yaratıcılık kişisel bir olgudur ve kişisel, sosyal,

YARATICILIĞI NASIL ARTIRABİLİRİZ?

“Öğretmenler sadece kapıyı açarlar, içeriye kendiniz girmelisiniz.”

Çin Atasözü

Başarı için Toplam Kalite uygulamalarının tamamının yaratıcılığı destekleyecek doğrultuda yönlendirilmesi gerekmektedir. Kuruluşta yaratıcılığın keyifli bir etkinlik olduğu kabul edilmelidir. Eğer insanlar yaratıcılıklarından keyif alırlarsa daha etkili ve verimli çalışırlar.

Yaratıcılığın artırılabilmesi için doğal yaratıcılık serbest bırakılmalıdır. Çünkü herkes kendi çapında yaratıcıdır! Yaratıcılık ile ilgili yapılanlar tüm kuruluş çapında paylaşılmalıdır.

Yaratıcılığı geliştirmek için beyin fırtınası teknikleri kullanılmalıdır. Yaratıcılığı geliştirecek ve motive edecek önlemler alınmalıdır. İnternet gibi yeni ve çağdaş araçları yaratıcılık doğrultusunda kullanılmalıdır.

Çalışanlar yakından tanınmalı ve onların yaratıcılık potansiyelleri belirlenmelidir. Bu yaklaşımların tamamı Toplam Kalite’yi destekler nitelikte olmalıdır.




Sonuç

Gelmekte olan yaratıcılık çağına ülkemizi mutlaka hazırlıklı tutmalıyız. Ülkemiz yaratıcılık için batıdaki rönesans dönemine benzer bir aydınlanmaya ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle gelecekte çağdaş uluslar arasında yer almamız için toplumun gelişiminin insanın gelişimi olduğu bilinciyle yaratıcılığı ve sorun çözme kapasitesini artırmaya yönelik daha yaygın, daha uzun süreli ve insan kapasitesini geliştirici temel ve yaşam boyu eğitimlere yönelmemiz gerekmektedir. Bu eğitimleri saptamak ve hayata geçirmek için Toplam Kalite ilkelerinden yararlanabiliriz. İnsanı insan yapan özellikler; zekası, düşünmesi, konuşup, yazıp, iletişim kurması; sorması, araştırmaya, geliştirmeye ve anlamaya yönelik olması; iyiyi, doğruyu ve güzeli araması; kendinden önce üretilenlere yeni bilgiler eklemesi gibi özellikleridir. İnsanımızı bu özelliklerden mahrum kılmayacak bir yaklaşımı hemen yaşama geçirmeliyiz.
Bilgi aktarmaya, pasif bir eğitime, tekrara ve taklide dayalı mevcut eğitim uygulamasını terk ederek hemen hemen her düzeydeki eğitim kurumlarımızın sistematik bir şekilde yaratıcılığı, bilimsel düşünmeyi, problem çözmeyi ve eleştirmeyi içeren davranışların gelişmesine destek sağlayacak hale dönüştürmeliyiz. İnsanlık tarihinde her bin yıllık dönem, çok köklü değişikliklerin başlangıç noktası olmuştur. Bu dönüşüm noktası, ülkemiz için de bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Ülkemizde bu değişimi, bu dönüşüm noktasını kavramak ve bundan yararlanarak en önemli unsurumuz olan insanımızı dünya ölçeğinde rekabet edebilir, söz söyleyebilir, bilim ve bunun yansıması olan teknoloji, sanat, felsefe üretebilir kısaca insan olmanın onuru olan yaşamak için üretimi gerçekleştirebilir hale getirmeliyiz. Aklın bilgi ile bütünleşerek ülkenin kalkınmasının temel harcı olması, bu yaklaşımın demokrasiye katkıda bulunarak, bir hoşgörü ortamında üretimin, verimliliği artırması, kaliteyi iyileştirmesi ancak böyle yaklaşımların hayat bulması ile mümkün olacaktır. “


Alıntıdır:
M. Cemal Yıldırım, Erdemir’de Teknolojik Yönetim Sistemleri Baş Mühendisi olarak çalışmaktadır. Bu makale 1999 yılı
TÜSİAD-KalDer Makale Yarışması’nda birinci olmuştur.


Devamını okuyun...>>

ELEKTRİK YANGINLARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

AMERİKA VE İNGİLTEREDE ÇIKAN YANGINLARIN % 32 Sİ
ULKEMİZDE İSE ÇIKAN YANGINLARIN % 20 YE YAKINI
ELEKTRİK NEDENLİ YANGINLARDAN OLUŞMAKTADIR.

AMERİKAN YANGIN SINIFLAMASINDA ELEKTRİK KAYNAKLI YANGINLARIN ÇOK OLUŞU NEDENİĞLE YANGINLAR SINIFLANDIRILIR İKEN E SINIFI ELEKTRİK YANGINLARINI BELİRTİR.
AB SITANDARTLARINDA İSE E SINIFI YANGIN BULUNMAMAKTADIR.

ÜLKELER GEREKSİNİMLERİNE GÖRE DÜZENLEMELER YAPMAKTADIRLAR.

SON GÜNLERDE AMERİKADA EN ÇOK MUTFAK YANGINLARI ÇIKMAKTADIR. ÇÜNKÜ AMERİKALILAR HAZIR YİYECEK ALIP SADECE KIZRTMA TAVALARINDA KIZRTMA YAPARAK YEMEK HAZIRLAMAKTALAR VE YANGINLAR EN ÇOK BU MEDEN İLE ÇIKMAKTADIR. ŞİMDİLERDE AMERİKAN YANGIN SINIFLAMASINA BİRDE K SINIFI ( MUTFAK = KİTCHEN )YANGINLAR İLAVE EDİLMİŞTİR. A.S.




ELEKTRİK YANGININ MEYDANA GELİŞİ (İNSAN HATASI)



ELEKTRİK YANGINLARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER İLE İLGİLİ İLK MAKALEYİ ABD BAŞKANLARINDAN BENJAMİN FRANKLİN 1747 YILINDA YAZMIŞTIR.





Elektrik yangınlarının oluşmasını önlemek için yapılması gerekenler.

Her türlü binada elektrik iç tesisatı; yürürlükte olan "Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği" ne uygun olarak tesis edilecektir.
-Koruma Aygıtları; Tüm binalarda kısa devre, aşırı yük, toprak teması, ve kaçak akım sonucunda yangın çıkmasını önleyecek koruma düzenleri gerçekleştirilecektir. Bu amaçla oluşabilecek hata akımlarına karşı gerekli koruma aygıtları kullanılacaktır.
-Kısa Devre hesapları; Bütün bina ve yapılarda elektrik tesisatında kullanılacak tüm cihaz ve malzemeler kısa devre hesapları yapılarak seçilecektir. Kullanılacak anahtar lama ve koruma düzenleri ve bu düzenlerin kurulması için gerekli aygıtlar hesap sonuçlarına uygun elektriksel karakteristiklere sahip olacaklardır. Kullanılacak kablo ve bus-bar gibi her türlü akım taşıyıcılarda alev iletmeyen tipte yalıtım malzemesi kullanılacaktır.





-Her uzatma kablosu doğrudan bir prize takılacak ve sadece bir cihaz veya aydınlatma aracına bağlanacaktır.
-Kablonun akım taşıma kapasitesi bağlandığı cihaz ya da aydınlatma aracının nominal akımından küçük olmayacaktır.
-Uzatma kablosu fiziksel olarak iyi durumda olacaktır, ezilme, kesilme, yıpranma gibi nedenlerle güvenliği tehlikeye düşürecek kablolar kullanılmayacaktır.
-Topraklama gerektiren cihaz veya aydınlatma araçları için topraklı tip uzatma kablosu kullanılacaktır.
-Uzatma kabloları ve esnek kordonlar sabit cisimlere tutturulmayacak; duvarlar, tavanlar, yer döşemelerinden geçirilmeyecek, kapı altlarından ve halı gibi yer döşemelerinin altından geçirilmeyecek ve fiziksel darbelere maruz bırakılmayacaktır.
-Elektrik planları; Her türlü binada, elektrik iç tesisatına ilişkin kuvvetli akım kolon şeması bulunacak ve ana tabloya en yakın yerde camlı bir dolap içinde muhafaza edilecektir.
-Kuvvetli akım tesisatı; her türlü binada kuvvetli akım tesisatının kuruluşu ve işletilmesi yürürlükte olan "Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği" ve "Elektrik Tesislerinde Topraklamalar Yönetmeliği" ne uygun olarak yapılacaktır.
-Sigortalar otomatik olacaktır.
-Tesisat, yetkili Elektrik Teknisyenine her üç ayda bir kontrol ettirilmelidir. Bu konuda bir kontrol kartı tutulmalıdır.



KABLOLARDA ELEKTRİK YOK. DİLEDİĞİMİZ KADAR KEMİREBİLİRİZ.

STATİK ELEKTRİK VE YANGIN RİSKİ


Bilindiği gibi iki cismin sürtünmesi ile oluşan durgun elektrik yüküne ELEKTROSTATİK yük denilmektedir. Daha açacak olursak, elektronların atomlar arasında hareket etmesiyle ortaya çıkan enerji olarak düşünülebilir. Burada hareket, elektronların çekirdek etrafındaki hareketi değil, farklı atomlar arasındaki hareketidir. Statik elektriğe en büyük örnek yıldırım verilebilir.

Kısacası statik elektrik; katının katıya, sıvının katıya ve iki sıvının bir birine sürtünmesi sonucu oluşan, genel olarak bir işe yaramayan zaman zaman arklar şeklinde boşalan elektrik enerjisidir. Bu boşalma genel olarak kontrol altına alınamaz ve statik elektrikten faydalanamaz. Ancak; Bu kontrolsüz güç çok önemli yangın çıkış sebebidir.


Statik Elektrik Nasıl Yangın Çıkarır:




STATİK ELEKTRİĞİN YANGIN ÇIKARMASINA GÜZEL BİR ÖRNEK FİLM.

Statik elektrik boya endüstrisinde tutuşturma kaynağı oluşturan büyük bir tehlikedir. Patlayıcı olmayan sıvıların iletken olmayan bir boru veya hortumdan geçerken ya da kuru toz halindeki maddelerin yine iletken olmayan plastik kaplardan karıştırma kazanına geçerken, parçacıkların hareketi sırasında oluşan kıvılcımlar uygun bir buhar-hava, toz-hava karışımının parlamasına neden olur.
Lastik tekerlekli araçlarda, seyir halinde iken, sürtünme kuvveti sebebiyle statik elektrik yükü birikir. Bu yük metalik özellikli olmayan fiber-glas gövdeli araçlarda daha fazladır. Patlayıcı sıvı taşıyan lastik tekerlekli tankerlerin topraklama mecburiyeti, bu statik elektrik yükünün tehlikeli seviyesine erişmeden sürekli olarak boşaltılması içindir. Deponuza benzin alırken aracınızdan inip-binmeyin ya da sonrasında benzin alma noktasına yaklaşmadan, yeterince uzak bir mesafede metal bir nesneye dokunarak kendinizi topraklayın, indi-bindi hareketi sırasında insanlar kendisine statik elektrik yüklemektedir.
Sıvıların ve özellikle patlayıcı sıvıların boru donanımındaki nakli, depolanması, bir kaptan diğerine boşaltılması esnasında statik elektrik yük birikimi oluşur. Buralarda bu yükün kıvılcım çıkararak boşalması patlama ve yangın tehlikesi doğuracağı için topraklama işlemi yapılır. Dünyanın bir çok yerinde topraklama sistemi olmadığından statik elektrikten dolayı bir çok tehlike atlatılmıştır. Bir birine karıştırılmayan iki sıvı akıtılıyorsa statik elektrik daha fazla olur.


STATİK ELEKTRİK NASIL ÖNLENİR:

Birinci ve en basit kural, kısa devreleme yani eş potansiyel ve topraklama kuralıdır bu kuralda aralarında statik elektrik yükünün değişik olması sebebi ile potansiyel farkı bulunan bütün iletken kısımlar elektriksel yolla birbirine bağlanır. Yani kısa devrelidir.ve ayrıca toprakla irtibatlandırılır.
Statik elektriğin zararlı seviyeye gelmeden boşalması için ortamın belli bir iletkenlik düzeyinde olması gerekir. Eğer ortamdaki nem miktarı kafi derecede fazla ise cisimlerin üzerindeki nem tabakası da aynı işi görebilir. Bu halde kaplar karton veya kağıt ile kaplanabilir veya metalik boyalar ile boyanabilir veya iletken ağ içine alınabilir. Sentetik kaplara iletkenlik kazandırılması halinde yukarıda bahsedilen topraklama ve dolum esnasında da kısa devreleme yapılmalıdır.



Parlayıcı sıvıların konulduğu bütün depolar, boru donanımları ve boru bağlantıları statik elektriğin boşaltılması maksadıyla uygun şekilde topraklanmalıdır.

Boru sistemlerinde, bu yükün teşekkülü akış oranına (litre/dakika), sıvı hızına, (metre/saniye) boruların çapına ve boru uzunluğuna bağlıdır. Doldurma işlemi, şıçramaya meydan vermeyecek şekilde yavaş hızda ve deponun yan yüzeyini yalayarak veya doldurma hortumunun ucu kaptaki sıvı seviyesi altına indirilerek yapılmalıdır.
Kısa devreleme ve topraklama, parlayıcı sıvıların bir kaptan diğerine aktarılması işlemi esnasında da yapılmalıdır. Sıvı parlayıcı ve patlayıcı maddelerin çok büyük akma hızları ile doldurulup, boşaltılmasından, şıçramalı ve yüksek basınçla doldurulmasından kaçınılmalıdır. Aksi takdirde statik elektrik yükü fazla olacaktır.
Yalıtkan maddeler, üzerinde bulundukları elektrik yükünü kolay kolay dışarı atamazlar. Ayrıca elektrik yükünün yalıtkan maddeler üzerindeki dağılımı da homojen değildir.
LPG tanklarında bir çoğunda kendinden topraklama olduğundan topraklama gerekmez. Dolum esnasında akıştan dolayı sıvı kaplarda statik elektriğe dikkat edilmeli, oluşan buhardan mümkün olduğunca uzak durulmalı çünkü insan vücudundaki statik elektrik ten dolayı parlama meydana gelir.

Statik Elektrikten Korunma Yöntemi:
Anti-statik Malzeme: Yalıtkanlar gibi statik yük olmayan, tam bir iletkende olmayan, statik elektriğin olmasını önleyebilen malzemelerdir.
Anti-statik Önlük ve Ayakkabılar: Önlükler değişik boylarda, % 89 naylon, % 11 karbon alaşımlıdır. Karbon yedirilmiş kumaş elektrik iletkenliğini sağlar, dışarıdan yada kıyafetlerin oluşturacağı statik yüklemeyi önler.
Anti-statik Yer Kaplamaları: Karbon yedirilmiş plastik alaşımlıdırlar. Taban bakır baralarla örülmüş ve topraklanmıştır. Yapışkanı karbonludur, iletim sağlanmış aynı zamanda yürüme esnasında statik elektrik oluşturması önlenmiştir. Özel kimyasallarından başka, özellikle deterjan vb. malzemelerle silindiğinde üzerinde lak oluşacak düşünülerek, kimyasal temizleyiciler yoksa yalnızca temiz nemli bez ile silinmelidir.
Anti-statik Kimyasallar: AFC-400 gibi PCB temizleme kimyasalları olup çok çeşitleri mevcuttur. Halı, vinylex gibi malzemelere tatbik edildiğinde çok ince anti statik katman oluştururlar. Anti statik örtü, yer kaplaması gibi zeminlere sürüldüğünde anti statik özelliklerini arttırır ve uzun ömürlü olmalarını sağlar.


ELEKTRİK YANGININA MÜDAHALE MESAFESİ

SÖNDÜRME MADDESİ ALÇAK GERİLİM YÜKSEK GERİLİM

KKT 1 METRE 5 METRE

CO2 1 METRE 5 METRE





ELEKTRİK YANGINLARI ve ÖNLENMESİ


ELEKTRİK ARIZALARI

Elektrik arızaları sonucunda aşırı ısınma yada ark oluşur. Bu ısınma yada ark ekipmanının kendisini veya etrafındaki ekipmanların izolasyonlarının bozulmasına ve yanmasına sebep olabilir.

Elektrik yangınlarına şu örnekler verilebilir:

Panolardaki hatalı konnektör bağlantıları,
Şalteri, kesici vb. devre kesicilerin mekanizma arızaları,
Koruma sistemlerindeki hatalar.



TRAFO:1

ELEKTRİKLER TAM KESİLMEDEN ASLA SU VE KÖPÜKLÜ SÖNDÜRME MADDELERİ KULLANMAYINIZ.
RESİM SADECE SOĞUTMA AMAÇLI SU KULLANIMINI GÖSTERMEKTEDİR.



TRAFO:2

UNUTMAYIN: 1000 VOLT VE ÜZERİ ELEKTRİK GÜCÜ OLAN VE YANAN YERLERDE ÖNCE ELEKTRİKLER KESİLMELİDİR.KULLANACAĞINIZ KARBONDİOKSİT YADA KURU KİMYEVİ TOALAR 1000 VOLT ÜZERİNDE HİÇ BİR İŞE YARAMAYACAKTIR.


Elektrik arızası, elektrik ekipmanının bir arıza sonucu görevini yapmaması demektir. Bu durumlarda anlık olarak ısınma ve ark oluşabilir, ancak bir ateşleme yada yanma olmayacaktır. Ekipmanın besleme kaynağı derhal kesilir. Arıza durumunda sistem geçici olarak servis dışı olur ve ekipmanın hasarı da minimum da kalır. ( Şekil 1,2 )



ŞEKİL.1


ŞEKİL.2



Eğer koruma sistemi hasarlı, arızalı ise yada hiç yoksa, herhangi bir elektrik arızası yangınla sonuçlanabilir. Aslında meydana gelen bir elektrik arızasının, daha kötü olayların habercisi olduğu, önlem alınması gerektiği konusunda bilgi verdiği söylenebilir.
Koruma durumundaki elektrik arızası ile koruma olmayan yada körleştirilmiş sistemlerdeki elektrik arızalarının sebep olabileceği olaylar bu bazda ele alınmalıdır.
Arızaları minimize etmek mümkündür. Ancak tamamen ortadan kaldırmak çok zordur. Bunun için küçük ve etkili çeşitli koruma sistemleri tesis etmek önemlidir.

NOKSANLIKLAR:

Sistemlerdeki noksanlıklar basit ve periyodik bakımlar, fiziksel kontroller ve ölçümlerle tespit edilebilir. Önleyici bakımların amacı, olayın kötü sonuçlanmadan, can ve mal kaybına yol açmadan belirlenmesi ve önlenmesidir. Bunlara örnek olarak şu saptamalar verilebilir

Hasarlanmış izolasyonlar,
Uygun kesitli olmayan yada ilavelerle arttırılmış yükler,
Terminallerdeki düzensizlik nedeni ile temas durumu,
Yaşlanma,
Titreşim nedeni ile hasar görme yada pozisyon değişimi,
Nem, pas, kirlilik, korozyon vb. nedenlerle kontak yapışması.
Yukarıda bahsedilen nedenler ekipmanın normal işlemesini engellemez, ancak er yada geç ekipmanın arızalanmasına yol açacaklardır.

ELEKTRİK YANGINLARI




RESİM.1



RESİM.2


Uluslar arası literatürde elektrik ekipmanındaki kusurdan kaynaklanan yangınlar elektrik yangınları olarak adlandırılmaktadır. Ancak aşağıdaki belirtilen durumlarda maalesef elektrik yangınları yada kaynağı olarak raporlanmaktadır:

Dikkatsizce atılan kibrit, sigara vs.
Dirençlerin yada açık ısıtıcıların her yerde kullanımı,
Parlayıcı malzemelerin dikkatsizce depolanması ve taşınması.

Bu faktörlere karşı elektrik mühendisliğinin bu anlamda yapabileceği çok fazla katkı yoktur. Elektrik yangınlarının dört ( 4 ) temel sebebi vardır:
1.Aşırı yüklenen elektrik ekipmanı aşırı akım çeker. Kablo, akımın karesi ile doğru orantılı şekilde aşırı ısınır. Kablo izolasyonu aşırı sıcaklıktan deforme olabilir. Bu nedenle izolasyon özelliğini kaybederek, kısa devreye yol açabilir. Çoğu izolasyon malzemesi ayın zamanda yanabilen malzeme de olduğu için, eğer oluşan sıcaklık malzemenin yanma sıcaklığına ulaşırsa kendisini de tutuşturabilecektir.
2.İzolasyonu hasarı kısa devreye sebep olur. Be nedenle sürekli bir ark meydana gelebilir. Elektrik arkı sıcaklığı aşırı derecede yüksektir ve eğer birkaç saniye içerisinde söndürülemezse, etrafındaki malzemelerde yanmaya başlayacaktır.
3.Elektrik enstalasyonlarındaki ekipman kontaklarının bozulması yada arızası kıvılcımlar oluşturabilir, lokal aşırı ısınmaya ve izolasyon malzemesinin yanmasına sebep olur. Böyle durumlarda, ark oluşmasa da, ısının kendisi yangını başlatmaya yetecektir. Kısa devre ve ark belki sonrasında oluşur, ancak esas neden bu değildir.
4.Akım taşıyan elemanların mekanik baskı yada uzama nedeni ile meydana getirdiği kırılma yada çatlaklar, bu noktada ark başlatır.

Elektrik ekipmanının aşırı yüklenmesine, hatalı sistem tasarımı ve plansızlık ve bilgisizlik neden olur. Bazen elektrik makinelerinin aşırı yüklenmesine bağlı olduğu pompa, fan, diğer motorlar vs. de buna sebep olabilir. Bu durum düşük bir olasılık da olsa, çeşitli koruma yöntemleri ile sorun giderilebilir.

İZOLASYON ARIZALARI



İzolasyon arızalarının 3 temel sebebi vardır.

İç hasar
Yaşlanma
Dış hasar

İç hasar, imalat ya da ekipmanın montajı esnasında (uygun olmayan sıkma kuvvetleri kullanma vs.) oluşur. İzolasyonun dayanımı düşer. Standartlara uygun ürün, nitelikli tasarım, bilgili ve dikkatli imalat ve montaj personeli çalıştırmak, enerjilendirmeden önce yüksek gerilim ve ilgili testlerin yapılması, hasarlanmaları minimize etmek için şarttır. Yetkili ve sorumlu mühendis ve tekniker/teknisyen çalıştırılması zorunluluk olmalıdır.
Zaman ve kullanım şartlarına göre hasar oluşabilir. Bütün izolasyon malzemeleri zamanla izolasyonluk özelliklerinden kaybederler. Buna bazı etkenler hız verebilir. Örneğin, kablodaki
yüklenme, çevre sıcaklığı, kablo güzergahı, yabancı malzemelerin varlığı, kullanılan malzemenin kalitesi, tasarımın vb.
İzolasyon arızaları nedeni ile oluşan elektrik ekipman arızalarının mutlaka elektrik yangını oluşturması gerekmez. Eğer bunu saptayacak ve saptandığında da çalışacak bir koruma sistemi varsa, yangın olmayacaktık. Bu tür malzemelere örnek; Sigortalar, aşırı akım röleli kesiciler ve benzeridir. Koruma sistemlerinin olması yeterli değildir. Bunların periyodik olarak işlevsellik testlerinin yapılması gerekir. Çok uzun aralıklarda çalışması beklenen bu tür ekipmanların, ihtiyaç olduğunda da çalışması gerekir.



ŞEKİL.3

Sanayi için özellikle yüksek gerilim ekipmanları ile ilgili bu tür risklerin azaltılması yönünde, “yüksek gerilim işletme sorumluğu”, “fen adamı belgesi”, çeşitli yönetmelikler, topraklama ölçümleri gibi zorunlu periyodik kontroller vb. kurallar mevcuttur. Kuralların uyulması halinde teknik risklerin minimumda tutulabileceği kesindir. Ancak hane halkları için aynı takip ve bilgilendirme hemen hemen hiç yoktur. Bu konuda ülkemizde yayınlanmış bir veri ya da istatistik de yoktur. Bölgesel dağıtım şirketlerinin konunun üstüne gitmesinde çok fayda vardır. Üniversitelirin de yanlış uygulamalardan dolayı yaşanmış olaylar sonucu edindikleri bilgileri, meslek odaları, Üniversite gibi kurumlarda paylaşmasında ve yayınlamasında fayda vardır. Bu konudaki çalışmalar, yurt dışı ile kıyaslandığı zaman bizde çok zayıftır.
Arıza durumuna örnek ve son derece tehlikeli olan tipik bir arıza şekil 4’ te görülmektedir.



ŞEKİL.4

Bu devrede ana sigorta ve ana iletken toplam yük için yeterlidir. Beş amperlik kol uygun sigorta ile korunmamıştır. Eğer A ya da B kollarında bir kısa devre olursa, 100 amperlik ana sigorta, iletken uzunluğuna, kısa devrenin türüne vb. bağlı olarak açmayabilir de. Eğer sigorta açmazsa, kablo aşırı ısınacak ve yangını birkaç saniyede başlatacaktır. İkinci arıza durumu, B kolunun bu yükü taşıyamayacak kablo ile beslenmesidir. Buda birkaç saniyede olmasa bile, birkaç dakika içerisinde aynı sonucu doğuracaktır.



Şekil 5 doğru bir uygulamayı göstermektedir.




Kollar uygun değerde sigortalar ile korunmuş durumdadırlar. B kolundaki yük 20 amperden 5 ampere düşürülmezse, kablo kesiti ve sigortası 20 ampere göre seçilmelidir.


Sonuç:
Elektrik yangınları muhtemelen elektrik bağlantıları nedeni ile olmaktadır. Çünkü bu tür kötü bağlantıları, kötü teması saptayacak koruma sistemleri yoktur. Kısa devre arızaları daha düşük bir olasılıktır çünkü koruma sistemleri genellikle yapılmaktadır. Eğer buna rağmen elektrik yangını oluşuyorsa, koruma sistemi arızası ya da çalışmaması nedeniyledir.
Elektrik bağlantılarının ve terminallerinin arızalarını önlemek için yapılan ölçümler ve alınan tedbirler, hem daha ucuz ve kolay, hem de basit ve pratik olacaktır. Bu konuda çalışan kişilerin % 100 eğitimli ve diplomalı olması,dönemsel eğitimler alması, hatta belli periyotlarla sınava tabi tutulması ve yetkilendirilmesi önemlidir . Diploma gerek şart olmalı, ancak yeter şart olmamalıdır. Hatta mühendislik ve teknisyen/teknikerlik uygulamalarında yetki sınıflandırılmaları olmalıdır.

ELEKTRİK YANGINLARI İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER:

Elektrikli Cihaz/Aletlerde Alınacak Önlemler

Elektrik keşfedildiği günden beri insanoğlunun hayatında vazgeçilmez bir enerji kaynağı olmuştur. İnsanların bulunduğu, yaşadığı hemen hemen her yerde elektrik enerjisi ve cihazlar yer almıştır. İşyerimizde, evimizde, sokakta, taşıtlarımızda hatta yatağımızda bile girmiştir. Elektrik enerjisinin sayısız faydalarının yanında bilinçsiz kullanımdan dolayı doğan acı izleri de vardır. Meydana gelen kazalarda çok sayıda can ve mal kaybı olmuştur. Sadece İstanbul için geçerli olan değerlendirmede 1995 senesinde elektrik kontağından 1567, elektrikli cihazlardan ise 102 defa yangın çıkmıştır. Elektrik enerjisinin her yere girmesi, beraberinde tehlikeyi de arttırmaktadır. Yanan mumla yatağa girmek adetten değildir ama elektrikli battaniye birçok evde kullanılmaktadır. Sobaların etrafına amyant konur ama elektrikli ısıtıcılar kolay yanabilen maddelere yakın tutulabilmektedir. Her türlü felakette olduğu gibi elektrik ve elektrikli cihazlarda da felaket başa gelmeden önce koruyucu önlem almak daha ucuz ve güvenlidir.

Elektrikte Yangın Tehlikeleri

Elektrik enerjisinde yangın tehlikesi zayıf akımlarda (Telefon vs.) yoktur. Çünkü kullanılabilir güç 1 watt’ın çok altındadır ve bu kadar güç selüloz kökenli maddelerin alev almasına yetmemektedir; Ancak kolay alev alan ve patlama riski taşıyan maddelerin bulunduğu ortamlarda zayıf akımlar için bile gerekli önlemi almak gerekir. Elektrikli aygıtlar değerlendiremedikleri veya yayamadıkları enerjiyi ısı haline çevirirler. Randımanı düşük aygıtlarda ısı yayılması fazladır. Akkor lambaların randımanı %15 civarında olduğundan gerisi ısı halinde yayılır. Asma tavanlar gibi çevre sıcaklığının, ortamın geri kalanına göre yüksek olduğu hallerde şayet istenilen aydınlatma seviyesi 700 LX ten fazla ise aydınlatmacılar özel havalandırma önlemi almalıdırlar. Aralıklı işleyen veya tam güçle nadiren çalışan makineler, kısa süre kullanıp dinlendirilirken bünyelerindeki ısıyı dışarı verirler. Durmadan çalıştığında iç sıcaklıkları tehlikeli biçimde artar, sargıların sıcaklığı etrafındaki izole malzemesini yakıp, patlamaya bile neden olabilir, özetle elektrik enerjisi ısı enerjisi haline dönüşüp, yanmayı başlatabilir. Gündelik yaşamda kullanılan malzemelerin çoğunluğu birkaç KJ enerji ile alev alabilmektedir. (1watt =1 joule/saniye olduğundan, birkaç watt birkaç dakika yayıldığında yangın çıkmasına neden olabilmektedir.)

Kabloların kötü sarılmasıyla toplam empedasına oranla o noktadaki direnç düşük kalacağından cihazların çalışması engellenmez, çünkü akım şiddeti az miktarda azalmıştır; ancak bu noktalardan çıkan enerji yanmaya neden olabilir. Özellikle elektrik panolarında, elektrik düğmelerinde, şartellerde çıkan yangınlar bu olguya dayanır ve bunun yanında elektrik prizlerin yuvalarının gevşemesi ve anahtarlarının ark yapması bu olgulara dayanır. Bilgi işlem ekipmanlarının ve diğer elektronik cihazların çevresinde ve içinde yangın çıkması için birçok neden vardır. En çok gözlemlenenler kısa devrenin sebep olduğu arkın yol açtığı, bilgisayarın manyetik bant kontrol sisteminde ve baskılı devrelerde için için başlayan yangınlardır. Elektrikli ev aletlerinde el bireyzi, sipral, zımpara makinesi, vs. bunların yanı sıra evimizde kullandığımız fön makineleri, mikser, mutfak robotu, ütü gibi el aletlerinde göz önünde bulundurulması gereken hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu hususlardan bazıları kısaca şunlardır. Topraklı prizde düz fişin kullanılmasıyla boşluk yapması ve ısınmaya yol açmasıdır; Çünkü topraklı prizde normal olarak topraklı fişler kullanılmalıdır. Fakat topraklı fiş ile düz fişin bacakları farklıdır, topraklı fişin bacaklarının kalın olmasından dolayı prizin dişi bacakları da o denli açılmıştır. Düz fiş eğer bu prizde kullanılırsa düz fişin bacakları ince olması topraklı prizin ise iç bacaklarının açık olması kaçınılmaz bir ısı kaynağı yaratır buda fişin yanmasına prizin ise komple yanıp tesisatının ve kendisinin yanmasına sebep olur, bu risk eski tip sigortalarda daha da artmaktadır. Bu yeni sistem sigortalarda (W otomatlarda) bu şekilde tehlike yaratmaz anlamına gelmemelidir. Otomatlarda da aşırı yüklenmeden dolayı bir ısınma olur içyapısı sebebiyle bu ısınmadan dolayı her hangi bir kısa devrede ark yapma olasılığı vardır buda devreden çıkmamasına sebep olabilir bu olayda kaçınılmaz bir kazaya davetiye çıkarır. Bu olayların olmaması için yapılarımızda standartlara uygun malzemeye önem verilmeli ve tesisat ehliyetli ustalara yaptırılmalıdır. Fakat yinede kullanım hatalarını ve tepkilerini unutmamak gerekir.



KISA DEVRE TEST FİLMİ


ELEKTRİK YANGINI ÇIKIŞI (KISA DEVRE)DEMO FİLMİ


5000 VOLT CANLI DEVRE ÜZERİNDE ADAM KURTARMA YADA KURTARAMAMA


ELEKTRİK PANO YANGINI VE OTAMATİK SÖNDÜRME SİSTEMİNİN DEVREYE GİRİŞİ


ELEKTERİK İŞÇİLİĞİ ŞAKAYA GELMEZ


YÜKSEK VOLTAJ ELEKTRİK DİREĞİ YANGINI


YÜKSEK VOLTAJDA KISADEVRE OLUŞUMU

ek bilgi için bakınız:

http://www.ahmetsertkan.com/2008/07/stataik-duraan-durgun-dural-elektriin.html

Kaynakça:

1. Endrüstriyel yangınlar..Yıldırım GÖK Yangın Uzmanı

2.Electrical Fires Failues; A.A. Hattangadi 1999 Levent KILIÇ Elk. Yük. Müh.

AHMET SERTKAN
YANGIN UZMANI


Devamını okuyun...>>