İTFAİYE TULUMBA- POMPA TARİHİ
12 Ağustos 2008 by Ahmet Sertkan
İnsanoğlu insanlık tarihi boyunca, yangın zararlarından kurtulmak için elinden geleni yapmış olmasına rağmen halen yangın denen düşmanını yenmeyi başaramamıştır. Hele bilim ve teknolojiden yoksun olduğu geçmişte bu savaşta maalesef hep yangın galip olmuş. İnsanoğlu hüsrana uğramıştır. Taşıma su ile değirmen döndürmek örneği geçmişte yapılabilenler düşünülür ise; 1800 lü yılların başında yangına kova ile su taşımaktan başka yapılabilecek bir şeylerin olmadığı aşikardır.
Yangınlara kova ve tahta fıçılar ile müdahale etmek hem çok sayıda insana gereksinim gerektiriyor, hem de o kadar çok kova ve fıçıya sahip olmanızı gerektiriyordu. Yangınlar da mahalle halkı ve gönüllüler görev almaktaydılar. Aksi taktirde zararlarını tüm şehir halkı olarak evlerini kurtaramayarak hep birlikte ödüyorlardı.
Gece yangınlarında, kuytu köşelerde çıkan büyük yangınlarda sırf bu insan ve su temini yüzünden söndürme adına fazla bir şey yapılamıyordu.
Yangınların; ahşap yapılardan oluşan mahalle ve şehir düzenlerinde etkileri giderek artmaya başladı. Birbirine yanaşık düzende dar sokaklarda herhangi bir yapıda başlayan yangın zamanında müdahale edilmediğinde kontrol altına alınamıyordu. Yangın böylece büyüyerek tüm şehri hâkimiyeti altına alabiliyordu. Büyük Londra ve Şikago yangınları buna bir örnektir. ( Bkz. www.ahmetsertkan.com )
Kovalar yüzlerce kişinin elden ele imece usulü suyu kaynaktan, kullanıldığı yangın yerine ulaştırılması tekniği ile yangınlara su atılıyor idi. Bu durumda suyu isabet ettirme, yükseğe atma olanaklarının nedenli kısıtlı olabileceğini bir düşünün. Aynı kovalar başka bir hat oluşturanlar tarafından tekrar suyun kaynağına (kuyu ya da sarnıç) aynı yöntem ile geri gönderiliyordu.
Sonuç çoğu kez hüsran ile bitmekte idi. Bu sorunun ortadan kalkması için bir şeyler yapılmalıydı.
Bundan 200 yüz yıl kadar önce 15-20 litrelik el pompaları geliştirilmeye başlandı. Tahta ya da metal bir fıçı bugünkü ilaçlama pompalarına benzer şekilde bir pompalama ve püskürtme aparatına sahipti. Bunlar ile yangına fazla yaklaşmadan daha isabetli söndürme yapılabilmekteydi. Metal ve daha dayanıklı tipleri ile basınç daha fazla sağlandığından daha uzağa ve daha yükseğe su püskürtmek mümkün olabiliyordu.
Ne çare ki su miktarı az olduğundan pompaların atası olan bu ilk sulu müdahale aracının da geliştirilmesi gerekiyor idi. Bu ilk basınçlı kapların 1700’lü yılların sonu ile 1800’lü yılların sonuna kadar kullanıldıkları bilinmektedir.
Resmini gördüğünüz bu ilk müdahale aracı el pompası (hand-tup) 1879 yılı gazete çizimlerinden alınmıştır.
Daha sonra geliştirilen daha çok su alabilen daha uzağa su atabilen birden fazla kişinin kullandığı atlar ya da insanlar ile taşınabilen, tekerlekli ya da tekerleksiz tiplerinin bulunduğu pompa araçları yapılmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Aşağıda resmini gördüğünüz Genç Amerikalı NO1 su basma aracı 1850 yılında yapılmış olup o tarihteki gazetelerde satış reklamı bulunmaktadır.
Bu araçlarda o zaman ilk yapılan atalarının adını almış olup onlara da ‘‘el pompası’’ adı verilmiştir.
Bu araçların daha büyük su tankları olduğundan kısmen yangınlara kesintisiz su basma olanağı doğmuştur. Hele bir hidrant yanında ve nehir, göl gibi su kaynağına yakın olduğunuzda daha da uzun süre pompacılar yorulana kadar su basmaya sürekli olarak kavuşabilirdiniz.
Vakum yaratıp suyu emmek daha sonra emilen suyu önce geniş bir yangın hortumuna vermek son kısma takılan bir nozul (lans) ile de tazyikini arttırmak mümkün oluyor idi.
Daha sonra İngiliz arşivlerinde bu tip söndürme araçları bir kurala bağlanmaya başladı ve standartları geliştirildi. Bu kurallar ile;
Pompacılar en az elli dakika periyotlar ile çalışarak 100 metre hortum kullanabilecek ve yüz metre hortumdan sonra lans (nozul) ile 50-60 metre uzağa suyu püskürtmek mümkün olmalı idi.
Bu gelişmiş 2.nesil araçlar her ne kadar isimleri el pompası olsa da buhar devrimine kadar harika işler gördüler. İtfaiyeciler artık daha uzaktan daha doğru yönlendirmeler ile daha uzun süreli suyu yangına basabiliyor ve güzel sonuçlar alabiliyorlar idi.
Bu araçlara yön vermek, kullanmak daha iyiye ulaşmak için değişik modeller geliştirilmiş. Kullanımları ve kullanma yöntemleri bu neden ile değişik isimlerle adlandırılmıştır.
Sifon boynu, piyano kutusu, Çift güverteli, Tek taraflı, Kahve değirmeni, Adam öldüren, New Yorklu, Filedelfiyalı gibi çeşitleri mevcut idi.
Bunların çalışmaşekli; yan yana iki tüp şeklinde birbirine bağlı odacık ve bu odacıklara su girişini sağlayan süpap görevinde birer çalpara valf ile emilip sıkıştırılan suyun hortumlara nakledilmesi ile olmaktaydı. Elbette suyun yeterli basınçta ve gerekli miktarda püskürmesi için dakikada 60 ve daha fazla stroğa gereksinim duyulmaktaydı.
Aşağıdaki filmde emme-basma tulumbanın çalışması basit şekilde görülebilinir.
Yine gelişen teknoloji ile birlikte bu tür pompalar işlevlerini 1930’lu yıllara kadar sürdürmüşlerdir. Gerek mali açıdan fakir itfaiyeler gerekse küçük yerleşim yerlerindeki itfaiyeler bunları kullanmak durumunda (zorunda) kalmışlardır.
ŞİMDİLERDE NOSTALJİ RÜZGARLARI ESTİREN BU MAKİNELER ABD DE ŞEHİR ŞEHİR DOLAŞTIRILARAK ÜLKE YANGIN VE İTFAİYECİLİK TARİHİNE IŞIK TUTULMAKTA VE BÜYÜK İLĞİ İLE KARŞILANMAKTADIR.
1900’lü yılların başlarında ise buharlı tipler ortaya çıkmışlardır ki bunlar personelin azaltılması için önem kazanmışlardır. Daha az personel ile daha ucuz ve daha uzun süreli su temini bu makineler ile sağlanmıştır. 1873 yılında dakikada 700 galon (2500 lt) su basabilen buhar makineli pompalar icat edilmiştir. Bu pompalar da 1930’lu yıllara kadar bir çok itfaiyede görev almışlardır.
İTFAİYE ETKİNLİKLERİNDE ÇALIŞAN BİR BUHARLI POMPA
1920’li yıllarda motorize olmaya başlayan hayat ile birlikte petrol motorlu (benzinli) günümüz itfaiye araçları hayatımıza girmeye başlamışlardır. Bunlarda basit pompalar ile başlangıç yapılmış daha sonra gelişme sağlandıkça günümüzün güçlü basınçlı pompalarına gelinmiştir.
Yangınlara kova ve tahta fıçılar ile müdahale etmek hem çok sayıda insana gereksinim gerektiriyor, hem de o kadar çok kova ve fıçıya sahip olmanızı gerektiriyordu. Yangınlar da mahalle halkı ve gönüllüler görev almaktaydılar. Aksi taktirde zararlarını tüm şehir halkı olarak evlerini kurtaramayarak hep birlikte ödüyorlardı.
Gece yangınlarında, kuytu köşelerde çıkan büyük yangınlarda sırf bu insan ve su temini yüzünden söndürme adına fazla bir şey yapılamıyordu.
Yangınların; ahşap yapılardan oluşan mahalle ve şehir düzenlerinde etkileri giderek artmaya başladı. Birbirine yanaşık düzende dar sokaklarda herhangi bir yapıda başlayan yangın zamanında müdahale edilmediğinde kontrol altına alınamıyordu. Yangın böylece büyüyerek tüm şehri hâkimiyeti altına alabiliyordu. Büyük Londra ve Şikago yangınları buna bir örnektir. ( Bkz. www.ahmetsertkan.com )
Kovalar yüzlerce kişinin elden ele imece usulü suyu kaynaktan, kullanıldığı yangın yerine ulaştırılması tekniği ile yangınlara su atılıyor idi. Bu durumda suyu isabet ettirme, yükseğe atma olanaklarının nedenli kısıtlı olabileceğini bir düşünün. Aynı kovalar başka bir hat oluşturanlar tarafından tekrar suyun kaynağına (kuyu ya da sarnıç) aynı yöntem ile geri gönderiliyordu.
Sonuç çoğu kez hüsran ile bitmekte idi. Bu sorunun ortadan kalkması için bir şeyler yapılmalıydı.
Bundan 200 yüz yıl kadar önce 15-20 litrelik el pompaları geliştirilmeye başlandı. Tahta ya da metal bir fıçı bugünkü ilaçlama pompalarına benzer şekilde bir pompalama ve püskürtme aparatına sahipti. Bunlar ile yangına fazla yaklaşmadan daha isabetli söndürme yapılabilmekteydi. Metal ve daha dayanıklı tipleri ile basınç daha fazla sağlandığından daha uzağa ve daha yükseğe su püskürtmek mümkün olabiliyordu.
Ne çare ki su miktarı az olduğundan pompaların atası olan bu ilk sulu müdahale aracının da geliştirilmesi gerekiyor idi. Bu ilk basınçlı kapların 1700’lü yılların sonu ile 1800’lü yılların sonuna kadar kullanıldıkları bilinmektedir.
Resmini gördüğünüz bu ilk müdahale aracı el pompası (hand-tup) 1879 yılı gazete çizimlerinden alınmıştır.
Daha sonra geliştirilen daha çok su alabilen daha uzağa su atabilen birden fazla kişinin kullandığı atlar ya da insanlar ile taşınabilen, tekerlekli ya da tekerleksiz tiplerinin bulunduğu pompa araçları yapılmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Aşağıda resmini gördüğünüz Genç Amerikalı NO1 su basma aracı 1850 yılında yapılmış olup o tarihteki gazetelerde satış reklamı bulunmaktadır.
Bu araçlarda o zaman ilk yapılan atalarının adını almış olup onlara da ‘‘el pompası’’ adı verilmiştir.
Bu araçların daha büyük su tankları olduğundan kısmen yangınlara kesintisiz su basma olanağı doğmuştur. Hele bir hidrant yanında ve nehir, göl gibi su kaynağına yakın olduğunuzda daha da uzun süre pompacılar yorulana kadar su basmaya sürekli olarak kavuşabilirdiniz.
Vakum yaratıp suyu emmek daha sonra emilen suyu önce geniş bir yangın hortumuna vermek son kısma takılan bir nozul (lans) ile de tazyikini arttırmak mümkün oluyor idi.
Daha sonra İngiliz arşivlerinde bu tip söndürme araçları bir kurala bağlanmaya başladı ve standartları geliştirildi. Bu kurallar ile;
Pompacılar en az elli dakika periyotlar ile çalışarak 100 metre hortum kullanabilecek ve yüz metre hortumdan sonra lans (nozul) ile 50-60 metre uzağa suyu püskürtmek mümkün olmalı idi.
Bu gelişmiş 2.nesil araçlar her ne kadar isimleri el pompası olsa da buhar devrimine kadar harika işler gördüler. İtfaiyeciler artık daha uzaktan daha doğru yönlendirmeler ile daha uzun süreli suyu yangına basabiliyor ve güzel sonuçlar alabiliyorlar idi.
Bu araçlara yön vermek, kullanmak daha iyiye ulaşmak için değişik modeller geliştirilmiş. Kullanımları ve kullanma yöntemleri bu neden ile değişik isimlerle adlandırılmıştır.
Sifon boynu, piyano kutusu, Çift güverteli, Tek taraflı, Kahve değirmeni, Adam öldüren, New Yorklu, Filedelfiyalı gibi çeşitleri mevcut idi.
Bunların çalışmaşekli; yan yana iki tüp şeklinde birbirine bağlı odacık ve bu odacıklara su girişini sağlayan süpap görevinde birer çalpara valf ile emilip sıkıştırılan suyun hortumlara nakledilmesi ile olmaktaydı. Elbette suyun yeterli basınçta ve gerekli miktarda püskürmesi için dakikada 60 ve daha fazla stroğa gereksinim duyulmaktaydı.
Aşağıdaki filmde emme-basma tulumbanın çalışması basit şekilde görülebilinir.
Yine gelişen teknoloji ile birlikte bu tür pompalar işlevlerini 1930’lu yıllara kadar sürdürmüşlerdir. Gerek mali açıdan fakir itfaiyeler gerekse küçük yerleşim yerlerindeki itfaiyeler bunları kullanmak durumunda (zorunda) kalmışlardır.
ŞİMDİLERDE NOSTALJİ RÜZGARLARI ESTİREN BU MAKİNELER ABD DE ŞEHİR ŞEHİR DOLAŞTIRILARAK ÜLKE YANGIN VE İTFAİYECİLİK TARİHİNE IŞIK TUTULMAKTA VE BÜYÜK İLĞİ İLE KARŞILANMAKTADIR.
1900’lü yılların başlarında ise buharlı tipler ortaya çıkmışlardır ki bunlar personelin azaltılması için önem kazanmışlardır. Daha az personel ile daha ucuz ve daha uzun süreli su temini bu makineler ile sağlanmıştır. 1873 yılında dakikada 700 galon (2500 lt) su basabilen buhar makineli pompalar icat edilmiştir. Bu pompalar da 1930’lu yıllara kadar bir çok itfaiyede görev almışlardır.
İTFAİYE ETKİNLİKLERİNDE ÇALIŞAN BİR BUHARLI POMPA
1920’li yıllarda motorize olmaya başlayan hayat ile birlikte petrol motorlu (benzinli) günümüz itfaiye araçları hayatımıza girmeye başlamışlardır. Bunlarda basit pompalar ile başlangıç yapılmış daha sonra gelişme sağlandıkça günümüzün güçlü basınçlı pompalarına gelinmiştir.