BİZİM YANGIN KULELERİMİZ ( GALATA )
15 Temmuz 2008 by Ahmet Sertkan
Galata Kulesi
Galata Kulesi, dünyanın en eski kulelerinden biridir. 528 yılında Bizans İmparatoru Justinianus hükümdarlığı sırasında yapılmıştır. 13. yüzyılda Cenevizliler tarafından kullanılmıştır. 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine geçmiştir.

Yerden, çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 77,25 metredir. Yapılan statik hesaplamalara göre kulenin ağırlığı yaklaşık 10.000 tondur. Duvarlarının kalınlığı ise 3,75 metredir. Derinliğinde bulunan çukurların altındaki kanalda birçok kafatası ve kemik bulunmuştur. Orta boşluğun bodrumu zindan olarak kullanılmıştır. Kulenin kalın gövdesi işlenmemiş moloz taşındandır.
GALATA KULESİ, TÜRKLERE GEÇTİKTEN SONRA KULE HEMEN HER YÜZYILDA DAİMA TAMİR ETTİRİLMİŞTİR. SULTAN III. MURAT'IN MÜSADESİYLE BURADA MÜNECCİM TAKİYIDDİN TARAFINDAN BİR RASATHANE KURULMUŞTU. BU RASATHANE 1579'DA KAPATILMIŞTIR. 1717'DEN İTİBAREN KULE YANGIN GÖZLEME KULESİ OLARAK KULLANILMIŞTIR. YANGIN, AHALİNİN DUYABİLMESİ İÇİN BÜYÜK BİR DAVUL ÇALINARAK HABER VERİLİRDİ.
III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yandı. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar gördü ve tekrardan onarım gördü. 1875 yılında bir fırtınada kulesi devrildi. 1960'lı yıllarda ciddi bir tamirat başlatıldı. 1967 yılında biten onarımda kulenin 1831-1875 yılları arasındaki haline sadık kalınarak bugünkü görünümü sağlandı.


Kulenin tarihinde bir intihar olayı kayıtlara geçmiştir. 1876 tarihinde, bir Avusturyalı, nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı atmıştır.
Sultan Murat (1623-1640) zamanında Hezarfen Ahmet Çelebi tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını iki tarafına takarak Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra Galata Kulesi'nden Üsküdar'a uçacağını ilan etmiş ve zamanın hükümetinden izin alarak uçmuştur. O gün bütün İstanbul halkı dışarı fırlayarak seyre koşmuş, padişah Topkapı Sarayı'nın sahil köşkünden maiyetiyle beraber bu uçuşu seyretmiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi iki yanına taktığı tahta kanatlarla Galata Kulesi'nin tepesinden kendisini boşluğa bırakmıştır. Sultan Murat, kendisine korkulacak bir adam nazariyle baktığından bir kese altın armağan ederek Hezarfen Ahmet Çelebi'yi Cezayir eyaletine sürgün etmiştir. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösterir gravürler yapılmıştır.
Antik çağdaki adı Sykai ya da Sykaena (incirlik) olan galata, kimi kaynaklarda Sykudis olarak geçer. Bu dönemde Galata'nın surlarla çevrili küçük bir kasaba olduğu, bir kilisesi, bir hamammı, bir tiyatrosu, beş değirmeni, 400 hanesi, 40 şehir muhafızı bulunduğu yazılır.
"Gala" sözcüğü Rumca "süt" anlamına gelir; Galata'nın adının semtteki süt hanelere gönderme yaparak türetildiği söylenirse de bu görüşü destekleyen tarihsel destekler bulunamıştır.


Galata'nın İtalyanca "denize inen yol" anlamına gelen galata kelimesinden de türemiş olması muhtemeldir. Ortodokslar'ın, Katolikler'i Galus olarak adlandırması, Galata'nın bir katolik kasabası olması ve Anadolu'da Katoliklerin yaşadığı yerlere Galatea denilmesi, semtin adının kökenine ilişkin diğer bir görüştür.
I.Jüstinianus, I. Constantinus'un IV.yüzyılda yaptırdığı Galata surlarını tamir ettirmiş, semt bu nedenle kısa süre için Justiniana ya da Justiniapolis olarak anılmıştır.
Galata'nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin eline geçer. 13.yüzyıldan sonra bölge Cenovalıların egemenliğinde bir Latin Kolonisidir.


Galata çeşitli mezheplere, tekkelere, dinsel ayrımlara bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yuahudi (Romanyot, Karay,Seferad,Aşkenaz), Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenopvalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler, diller mozaiği oluşturur. 19. yüzyılda nüfus artınca yerleşim yukarı doğru kayar, konsolosluklar orada kurulmuştur, zaman içinde bu günkü Beyoğlu kurulur. Galata'yı çevreleyen ve Galata Kulesi'nde uç noktaya ulaşan surlar Osmanlılarla birlikte yıkılır ve zaman içinde geriye çok az bir kalıntı kalır.
Gemicilerin semti olması nedeniyle aynı zamanda bir eğlence merkezi haline gelen Galata sık yangınlarıyla sürekli yenilenir. Yabancı devlet temsilcilerinin, reformcu sultanların Beyoğlu'na ağırlık vermesiyle büyük kamu binalarına sahip olamaz. Yine de Galata her köşesinde tarihsel bir gizemi barındırmaya devam eder.
Tarih boyunca Haliç'in iki yakasını Galata köprüleri birleştirmiştir.Bizans tarihçileri, Haliç üzerindeki ilk köprünün I.Jüstinianus (6.yüzyıl) devrinde yapıldığını, adının Aghios Khalinikos Köprüsü olduğunu yazarlar. Yeri tam olarak bilinmemekle birlikte, 12 kemerden oluşan bu taş köprünün Eyüp-Sütlüce arasında olması ihtimali yüksektir.Fatih Sultan Mehmet de İstanbul kuşatması sırasında Haliç'e bir köprü yaptırmıştır. Demir halkalar la birbirine bağlanmış ve üzerine kalın kalaslar çakılmış dev fıçılardan oluşan bu köprü Ayvansaray- Kasımpaşa arasındaymış.Nişancı Mehmet Paşa bu köprünün fıçılardan değil, yan yana demirlenmiş ve kirişlerle birbirine bağlanmış gemilerden oluştuğunu söyler.
Galata Köprüsü için ilk girişim II.Beyazıt Dönemi'nde yapıldı; Leonardo da Vinci, Padişahla temasa geçerek bir Haliç Köprüsü tasarımı sundu. Gerçekleştirilmesi teknik olarak imkansız görülen bu tasarımın üzerinden 350 yıl geçtikten sonra ilk Galata Köprüsü 1845 yılında, Sultan Abdülmecid zamanında Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırıldı.Köprüye Cisr-i Cedid, Valide Köprüsü, Yeni Köprü, Büyük Köprü, Yeni Cami Köprüsü, Güvercinli Köprü adları takılmıştı; günümüzde yalnızca Galata Köprüsü olarak bilinmektedir.
Öte yandan bazı kaynaklar kuleyi Bizans İmparatorlarından Anastasius Dilazuz’un yaptırdığını iddia ederken, bir diğer kaynak da 507 yılında imparator Zenon tarafından yapıldığını söylemektedir.
Tepesindeki haç işaretinden dolayı Cenevizlilerin "İsa Kulesi' adını verdikleri kule, Bizans tarafından bir çok kez yıkılmak istenmişse de Cenevizlilerin direnişi yıkımı engellemiştir.
İstanbul’un fethinin ardından, Zaganos Paşa'nın buyruğuyla onarılan kuleye bir dizdar tayin edilir. Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet kulenin külahını yıktırıp değiştirmiştir. Galata surlarının baş kulesi olan Galata Kulesi, 1509 yılında İstanbul'u sarsan ve “Küçük Kıyamet” adı verilen deprem de hasar görmüş, 2. Beyazıt'ın buyruğuyla Mimar Murat Bin Hayrettin tarafından onarılmıştır.
Ahmet SERTKAN
ÇOSB.İTF.A.
KAYNAKÇA:
Jack Delon, Boğaziçi Gezi Rehberi, İstanbul 2000, s.10-14
http://www.shoefair.com/aysaf/galatakulesi.htm
http://www.bigglook.com/biggistanbul/semtler/galata/galatatarihce.asp
Galata Kulesi, dünyanın en eski kulelerinden biridir. 528 yılında Bizans İmparatoru Justinianus hükümdarlığı sırasında yapılmıştır. 13. yüzyılda Cenevizliler tarafından kullanılmıştır. 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine geçmiştir.

Yerden, çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 77,25 metredir. Yapılan statik hesaplamalara göre kulenin ağırlığı yaklaşık 10.000 tondur. Duvarlarının kalınlığı ise 3,75 metredir. Derinliğinde bulunan çukurların altındaki kanalda birçok kafatası ve kemik bulunmuştur. Orta boşluğun bodrumu zindan olarak kullanılmıştır. Kulenin kalın gövdesi işlenmemiş moloz taşındandır.
GALATA KULESİ, TÜRKLERE GEÇTİKTEN SONRA KULE HEMEN HER YÜZYILDA DAİMA TAMİR ETTİRİLMİŞTİR. SULTAN III. MURAT'IN MÜSADESİYLE BURADA MÜNECCİM TAKİYIDDİN TARAFINDAN BİR RASATHANE KURULMUŞTU. BU RASATHANE 1579'DA KAPATILMIŞTIR. 1717'DEN İTİBAREN KULE YANGIN GÖZLEME KULESİ OLARAK KULLANILMIŞTIR. YANGIN, AHALİNİN DUYABİLMESİ İÇİN BÜYÜK BİR DAVUL ÇALINARAK HABER VERİLİRDİ.
III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yandı. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar gördü ve tekrardan onarım gördü. 1875 yılında bir fırtınada kulesi devrildi. 1960'lı yıllarda ciddi bir tamirat başlatıldı. 1967 yılında biten onarımda kulenin 1831-1875 yılları arasındaki haline sadık kalınarak bugünkü görünümü sağlandı.


Kulenin tarihinde bir intihar olayı kayıtlara geçmiştir. 1876 tarihinde, bir Avusturyalı, nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı atmıştır.
Sultan Murat (1623-1640) zamanında Hezarfen Ahmet Çelebi tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını iki tarafına takarak Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra Galata Kulesi'nden Üsküdar'a uçacağını ilan etmiş ve zamanın hükümetinden izin alarak uçmuştur. O gün bütün İstanbul halkı dışarı fırlayarak seyre koşmuş, padişah Topkapı Sarayı'nın sahil köşkünden maiyetiyle beraber bu uçuşu seyretmiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi iki yanına taktığı tahta kanatlarla Galata Kulesi'nin tepesinden kendisini boşluğa bırakmıştır. Sultan Murat, kendisine korkulacak bir adam nazariyle baktığından bir kese altın armağan ederek Hezarfen Ahmet Çelebi'yi Cezayir eyaletine sürgün etmiştir. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösterir gravürler yapılmıştır.
Antik çağdaki adı Sykai ya da Sykaena (incirlik) olan galata, kimi kaynaklarda Sykudis olarak geçer. Bu dönemde Galata'nın surlarla çevrili küçük bir kasaba olduğu, bir kilisesi, bir hamammı, bir tiyatrosu, beş değirmeni, 400 hanesi, 40 şehir muhafızı bulunduğu yazılır.
"Gala" sözcüğü Rumca "süt" anlamına gelir; Galata'nın adının semtteki süt hanelere gönderme yaparak türetildiği söylenirse de bu görüşü destekleyen tarihsel destekler bulunamıştır.


Galata'nın İtalyanca "denize inen yol" anlamına gelen galata kelimesinden de türemiş olması muhtemeldir. Ortodokslar'ın, Katolikler'i Galus olarak adlandırması, Galata'nın bir katolik kasabası olması ve Anadolu'da Katoliklerin yaşadığı yerlere Galatea denilmesi, semtin adının kökenine ilişkin diğer bir görüştür.
I.Jüstinianus, I. Constantinus'un IV.yüzyılda yaptırdığı Galata surlarını tamir ettirmiş, semt bu nedenle kısa süre için Justiniana ya da Justiniapolis olarak anılmıştır.
Galata'nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin eline geçer. 13.yüzyıldan sonra bölge Cenovalıların egemenliğinde bir Latin Kolonisidir.


Galata çeşitli mezheplere, tekkelere, dinsel ayrımlara bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yuahudi (Romanyot, Karay,Seferad,Aşkenaz), Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenopvalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler, diller mozaiği oluşturur. 19. yüzyılda nüfus artınca yerleşim yukarı doğru kayar, konsolosluklar orada kurulmuştur, zaman içinde bu günkü Beyoğlu kurulur. Galata'yı çevreleyen ve Galata Kulesi'nde uç noktaya ulaşan surlar Osmanlılarla birlikte yıkılır ve zaman içinde geriye çok az bir kalıntı kalır.
Gemicilerin semti olması nedeniyle aynı zamanda bir eğlence merkezi haline gelen Galata sık yangınlarıyla sürekli yenilenir. Yabancı devlet temsilcilerinin, reformcu sultanların Beyoğlu'na ağırlık vermesiyle büyük kamu binalarına sahip olamaz. Yine de Galata her köşesinde tarihsel bir gizemi barındırmaya devam eder.
Tarih boyunca Haliç'in iki yakasını Galata köprüleri birleştirmiştir.Bizans tarihçileri, Haliç üzerindeki ilk köprünün I.Jüstinianus (6.yüzyıl) devrinde yapıldığını, adının Aghios Khalinikos Köprüsü olduğunu yazarlar. Yeri tam olarak bilinmemekle birlikte, 12 kemerden oluşan bu taş köprünün Eyüp-Sütlüce arasında olması ihtimali yüksektir.Fatih Sultan Mehmet de İstanbul kuşatması sırasında Haliç'e bir köprü yaptırmıştır. Demir halkalar la birbirine bağlanmış ve üzerine kalın kalaslar çakılmış dev fıçılardan oluşan bu köprü Ayvansaray- Kasımpaşa arasındaymış.Nişancı Mehmet Paşa bu köprünün fıçılardan değil, yan yana demirlenmiş ve kirişlerle birbirine bağlanmış gemilerden oluştuğunu söyler.
Galata Köprüsü için ilk girişim II.Beyazıt Dönemi'nde yapıldı; Leonardo da Vinci, Padişahla temasa geçerek bir Haliç Köprüsü tasarımı sundu. Gerçekleştirilmesi teknik olarak imkansız görülen bu tasarımın üzerinden 350 yıl geçtikten sonra ilk Galata Köprüsü 1845 yılında, Sultan Abdülmecid zamanında Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırıldı.Köprüye Cisr-i Cedid, Valide Köprüsü, Yeni Köprü, Büyük Köprü, Yeni Cami Köprüsü, Güvercinli Köprü adları takılmıştı; günümüzde yalnızca Galata Köprüsü olarak bilinmektedir.
Öte yandan bazı kaynaklar kuleyi Bizans İmparatorlarından Anastasius Dilazuz’un yaptırdığını iddia ederken, bir diğer kaynak da 507 yılında imparator Zenon tarafından yapıldığını söylemektedir.
Tepesindeki haç işaretinden dolayı Cenevizlilerin "İsa Kulesi' adını verdikleri kule, Bizans tarafından bir çok kez yıkılmak istenmişse de Cenevizlilerin direnişi yıkımı engellemiştir.
İstanbul’un fethinin ardından, Zaganos Paşa'nın buyruğuyla onarılan kuleye bir dizdar tayin edilir. Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet kulenin külahını yıktırıp değiştirmiştir. Galata surlarının baş kulesi olan Galata Kulesi, 1509 yılında İstanbul'u sarsan ve “Küçük Kıyamet” adı verilen deprem de hasar görmüş, 2. Beyazıt'ın buyruğuyla Mimar Murat Bin Hayrettin tarafından onarılmıştır.
Ahmet SERTKAN
ÇOSB.İTF.A.
KAYNAKÇA:
Jack Delon, Boğaziçi Gezi Rehberi, İstanbul 2000, s.10-14
http://www.shoefair.com/aysaf/galatakulesi.htm
http://www.bigglook.com/biggistanbul/semtler/galata/galatatarihce.asp